Vote, yorum ve desteklerinizi bekliyorum 🌹
Araf'dan;
Gerçekten de neydi ona karşı böylesine yoğun hissettiğim? Sadece imkansızı mı oldurmaya mı çalışıyordum yoksa imkansızım olsun mu istiyordum? Kafamda milyonlarca ihtimal bir bir gerçeklerimi ele geçirirken yatağıma uzandım. Sahi, neydi böylesine beni düşündürten? Bunu çözmek epey vaktimi alacaktı ama şundan emindim ki o bana kimsenin veremediği bir huzuru veriyordu."Anne kapı çalıyor. Anne?" Gözlerimi ovuşturarak kapıya doğru savruk bir şekilde adımladım. "Asel?" Etrafımda döndü. "Bizim prens daha uyanamamış mı yoksa?" İstemsizce bir of'lama çıkarttım. Ona karşı ukala gözükmek de istemiyordum ama ben onu sadece arkadaş olarak görüyordum ve bunu gayet de hissettiriyordum. "Efendim Asel? Neden geldin?" Eliyle saçlarımı düzeltti." İşe beraber gideriz diye düşünmüştüm. Ondan geldim." İş yerindekilerinin yanlış anlamasını istemiyordum. Ama kızı öylece de gönderemezdim değil mi? "Tamam bekle içeride hazırlanıp geleyim." Dedim. Güldü ve odadan çıktı.
İçeri girdiğimde gördüğüm manzarayla gözlerim apaçık kaldı. "Oğlum gel gel, Asel kızımla konuşuyorduk bizde." Kızım? Bismillahirrahmanirrahim. Anne lütfen kızım falan deme! "Ne konuşuyordunuz bakalım?!" Asel güldü. "Teşekkür ederim muhabbetin için Nurcan Abla. Biz şimdi gidelim." Sen bana konuyu söylememek için konuyu mu kapattın daha demin? Ben bunu ne yapar eder bulurum! "Tamam anne hadi biz çıktık." Öpücük attığında ona karşılık verip kapıya yöneldim.
Arabaya bindim. Asel de yan koltuğa oturdu. Sanırım artık onunla konuşmalıydım. Onu sevmediğimi bilmeliydi. "Asel, lütfen bir daha bu şekilde sürprizler yapma. 2 yıldır beraber çalışıyoruz tamam ama ben seni gerçekten arkadaş olarak görüyorum. Seni kırmamak için bişey demedikçe farkediyorum ki umutlanıyorsun. Kendine veya bana bunu yapmaya hakkın yok." Bakışlarını bana çevirdi. Ve sadece sustu. Ağır mı konuşmuştum? Belki. Ama gerçekten artık yapmam gerekiyordu.
Kahveciye geldiğimizde Ahenk'le göz göze geldik. Mervede kahvesini almış yanına gidiyordu. "Günaydın, Hanımlar." Merve güldü. Bizim çatlak tüm merakı ve içtenliğiyle, "Günaydın efeniim!"dedi. Güldüm. "Mocha'nızı hazırlıyorum. Araf Bey." Diyen Merve'ye 'delisin' bakışı attım. Ardından gözlerim Ahenk'e döndü tekrar. Öylesine derin ve düşünceli bakıyordu ki, sanki aklımın en ücra köşesindekileri anlamak istiyordu. Dün ne dediğimi merak ettiğini elbette anlıyordum. Ama ona bunu söylemek için daha çok erkendi.
Ahenk'ten;
Evet, artık şundan eminiz değil mi? İş yerine beraber geldiklerine göre, Asel'le Araf sevgili.
Ama anlamadığım şu, Asel niye bu kadar mutsuz? Havalara uçması gerekmez miydi? 'Aman neyse! Beni alakadar etmez sonuçta' deyip hızlıca önüme döndüm.Ayak seslerini duyduğumda kafamı kaldırıp ses gelen yöne döndüm. Araf yanıma geliyordu. Arkama yaslanıp beklemeye başladım.
Yanıma geldiğinde gülümsedi. Yanıma oturdu. "Sana özel bir günaydın demek istedim." Anlamsızca kaşlarım kalktı. "Özel bi' şekilde demene gerek yoktu, nasılsa herhangi bir arkadaşınım öyle değil mi?" Ahenk tabiki öyle bunu sormana gerek mi var kızım? Salak mısın sen? "Ahenk herhangibir arkadaşım değilsin, ayrıca özel birisin ki özel bir şekilde söyledim. Sana böyle ben mi düşündürüyorum? Sana herkese davrandığım gibi mi davranıyorum? Hayır. Belki görmüyorsun, hatta hissedemiyorsun bile ama anlasana benim için sadece bir arkadaş değilsin."
Sustum, sustuk.
Ne düşünüyordum, ne düşünüyordu bilmiyordum ama artık düşünmek de çare olmuyordu.
Kahveciden içeri uzun boylu kumral biri girdi, güzel pürüzsüz cildi, ve dalgalı saçları ile kızların dikkatini kolayca çekebilirdi.
Yanıma geldi ve gülümseyen bir yüzle "hoşgeldiniz efendim."dedim. Gülümsedi. "caffé americano alabilir miyim?" Dedi. Americano herkesin içebileceği bir kahve değildir, sert ve günün ilk kahvesi olursa benim için zehir gibidir. Nasıl bu insanların midesi alıyordu hiç anlayamıyordum. "Peki. Tutar on beş TL. İsminiz nedir?" Dedim. Parayı çıkartıp verdi ve "Görkem." Dedi. Güldüm. Gerçekten görkemli biriydi.
"Tamam" dedim ve kafamı onaylar bir şekilde sallayıp kahveyi yapmaya başladım. Bu aralar çok yoğun çalışıyorduk. Her gün gelen kucak kucağa çiftler mi dersiniz? Ders çalışmaya gelen mi dersiniz? Hepsi buradaydı.
"Görkem bey, americano'nuz hazır." Hızlı bir şekilde oturduğu yerden kalkıp sipariş tezgahına geldi. "Buyrun efendim." Güldü. "Teşekkür ederim." Gerçekten güler yüzlü birine benziyordu. Herhangi bir müşteri gibiydi işte.
Görkem de yaklaşık yarım saat oturup kalktı. Ders çalışıyordu. Onun bu halinden belki de üniversitede, ya da üniversite sınavına hazırlandığını anlayabilirdiniz.
Sınav demişken, kaldı sınava bir hafta üç gün. Senin aklın nerede Ahenk? Dur ben söyliyeyim, Araf'da Asel'de Allah Allah ya! Ben bu kadar tembel bir kız da hiç olmadım ki. Bu ara üzerimdeki miskinlik ile kendimi Garfield gibi hissediyorum.
Saat on bir olduğundan kahvecide neredeyse kimse kalmamıştı. Yavaşça bulduğum bir koltuğa oturdum.
Yanıma doğru adımlayan Araf'ı görünce bakışlarımı ona çevirdim. "Bişey mi söyleyeceksin Araf? Sevgilin kızmasın?" Kahkaha attı. bir daha ve bir daha. "Ne oluyor Araf?" Gülmesini zar zor durdurdu.
"Asel ve ben? Sevgiliyiz öyle mi? Asel'e asla ilgi göstermeyen ben ve Asel? Bence sen görmek istediklerini görüyorsun Ahenk. Gerçekten. Sana açıklama yapmak için gelmiştim ama zaten bana güvenin gram yokmuş, teşekkür ederim. Ama önemli değil ne ilk'sin ne de son olursun. Bana güvenilmemesi bana yabancı değil. Ama emin ol Asel'le sevgili olsaydım böyle rahat rahat yanına gelmezdim." Dedi buruk bir tebessümle.
Onu gerçekten kırmıştım. Ama o da biliyordu ya işte, kimseye güvenemiyordum ki ben. "Sana güvenmemek değil, sadece konser günü de senin birandan içmesi, beraber dans etmeniz bugün de beraber gelince işte öyle sandım. Kusura bakma."
Gözlerinden belliydi kırgınlığı.
"Ahenk, anlamak istemiyorsan anlamaya çabalama. İnsan istediklerini görür ve yapar. İçgüdüsünde vardır bu. Neye inanmak istersen ona inanırsın." Doğru söylüyordu. Ne diyebilirdim ki? Bakışlarımı ondan çekip tezgahtan direkt bize bakan Asel'e çevirdim. Onu gerçekten seviyor muydu? Yoksa takıntı mı yapmıştı? Bilemiyordum ama bu çıkmazın içinde daha çok yuvarlanacaktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cehennemden kaçış
ChickLit"Yaklaşma bana! İstemiyorum Araf. Dokunma. lütfen, dokunma. " İki adım geriye gitmesiyle rahatladım ama gözyaşlarıma engel olamıyordum. Bana bir adım yaklaşıp "Tamam güzelim sakin ol bak uzaktayım, dokunmuyorum yeterki ağlama, yalvarırım. " [ASKIYA...