19.Süveyda

295 49 15
                                    

" Süveyda: Kalbin ortasındaki gizli günahların saklı olduğu sanılan siyah birikinti, karanlığa denir. Türkçe edebi bir sözcük olarak kullanılsa da Arapça kökenlidir. "

Hannibal içeri girdiklerinde daha yeni yeni keşfetmeye başladığı Will'i inceledi, gözlerini açtığında onun gözlerinin içine bakmış ve daha da önemlisi ondan kaçırmak için bir çaba sarf etmemişti.

Okyanus mavisi gözleri onun elalarına kilitlenmiş ve Hannibal'ın elinin yanağında olmasından bir rahatsızlık duymamıştı.

Hannibal onun sınırlarını ihlal etmişti ve William Graham sanki sınırları hiç var olmamış gibi ona izin vermişti.

Başını ona eğmiş bukleleri hale gibi sallanan haline baktı, bunca sene bekledikten ve kafasında kurduktan sonra eşsizliğini paylaşacağı adamın bu olması fikri hala ona garip geliyordu.

Aralarındaki bağı somut bir şekilde hissetmeye başlaması ise garip bir yükümlülük haline gelmişti ve o bakışma da bunu kanıtlamıştı.

Tüm bunlar alışık olduğu durumlar değildi. Bir bakışmanın onda bu kadar derin hisler yaratabilmesi çoktan kendi içinde sınırlarını işgal etmeye başladığının kanıtıydı.

Birinin onun gözlerinin içerisine gözleri ne kadar güzel olursa olsun bakması şuana kadar Hannibal'da bir etki yaratamamıştı.

Will'un uzun kirpikleri, soluk göz kapakları ve okyanus mavisi gözleri her şeyi değiştirmişti.

"Şimdi daha iyi misin?"

diye sordu Anna'nın çocukları çağırmak için dışarı çıkmasını fırsat bilerek.

Onların dışarıda olduğunu söylemişti ve Hannibal hepsi bir araya gelince konu hakkında konuşmayı daha uygun bulmuştu. Mektubun ne zaman gönderildiğini belki Anna bilebilirdi, çocuklarsa o gece bir şeyler duymuş olabilirlerdi.

"İyiyim. Sorun değil. Sadece anlık bir şeydi."

Hannibal Anna'nın her şeyi tetiklediğini bilerek kafasını asla yüzünden anlaşılmayacak bir öfkeyle salladı, kaba bir davranıştı bu. 

Elinde hiçbir kanıt olmadan ona bağırmış ve Will'in kriz geçirmesine sebep olmuştu. Aklının köşesine bunu not etti çünkü hesabını burada kapamak gibi bir planı yoktu.

Et, ilhamıyla birlikte menüye geri dönmüştü.

"Rahip Lecter sizinle konuşmak istiyor."

İki gözü ağlamaktan şiş çocuk kiliseye ve Hristiyanlığa duydukları mutlak otoriteyle öne çıktılar.

Howard oldukça sıska bir çocuktu ve yüzü sanki hayaletmiş gibi solgundu. Arada bir küçük öksürük krizlerine boğuluyor ve gömleğinin kenarıyla toplum içinde bulunduğuna aldırmadan burnundan çıkanları temizliyordu. Ondan çok daha uzun ve hayat dolu olan ablası Abigail'ın elini tutmuş, aval aval etrafa bakınmayı sürdürüyordu. 

Omuzları düşüktü ve dikkatli bakıldığında titrediği anlaşılıyordu.

"Melanie. Tanrı ruhunu kutsasın."

Onun bu sözlerini küçük gruptan çıkan Amin korosu takip etmişti. Ardından herkes belki onlara ilk öğretilen refleksi uygulayarak bir afyon içmiş gibi haç işaretini omuzlarında uygulamıştı.

"O gece..neler olduğunu bize anlatır mısınız?"

Abigail ve Howard birbirine baktılar ardından Abigail ikisinin sözcülüğünü üstlenmiş gibi konuşmaya başladı, Howard ateşler içerisinde kıvranırken pek bir şey görmeye imkanı olmamıştı.

Lost/HannigramHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin