34.Jouska

430 39 26
                                    

Jouska: Sürekli kendi içinde devam ettirdiğin ve kendi kendine konuşurken aslında başkasının zihninde de yer aldığını düşündüğün bir konuşma. Zihin sarayının çok daha hayali bir versiyonu denebilir.


Will'in kirpikleri gecenin en karanlık tonuna bürünmüş gözlerinin üzerine bir perde gibi inmiş ve uyanıklığını gizliyordu. Hannibal ona ne verdiyse bir süre zihninin uyuşmasını sağlamıştı ama tamamen bilincini kaybettirmemişti. Hatırlıyordu, Hannibal'ın kim olduğunu hatırlıyordu. Bu sanki uzun zamandır gözünün önünde olduğu ve reddettiği bir gerçekti. Hannibal'ın söylediği her şeye ona söylenen her şeyden çok daha fazla inanmış ve onunla duvarlarını yıkmıştı.

Onun gözlerine bakmış, parmaklarının avuç içinde gezinmesine izin vermiş ve dudaklarını tatmıştı. Tüm bunlara rağmen zihninin kandan zevk alan tarafının hala ona çekildiğini biliyordu. Manipüle edildiği ve onu kafayı yemenin eşiğine getirdiği için belki ondan nefret etmeliydi ama edemiyordu. Öldürdüğünde zevk aldığını inkar edemezdi. Onunlayken yaşadığı aynı hissi yaşadığını inkar edemezdi.

O gece Hannibal'ın saçlarını okşayışı geçti gözlerinin önünden, parmaklarının değdiği her yer hala onun yokluğuyla yanıyor ve anlamadığı hislerle boğuşuyordu. Hannibal'a bu kadar güçlü çekilmemeliydi. Onun her dokunuşunda teninde cennet alevinin tatlı tınısını hissediyormuş gibi sarsılmamalıydı. Gözlerine her baktığında elaların derinlerinde kaybolmak istememeliydi. Onun zihnine ilgi duymamalıydı.

Birkaç sayfa çevirme sesi duydu, Hannibal onu kendi yatağına getirdiğinde uyumayı tercih etmemiş ve yanında oturmuştu. Will örtünün huzur verici kokuyu hissedebiliyordu. Hiç birinin yatağında uyumamıştı, biriyle yatak odasında yalnız bile kaldığı söylenemezdi. Düşüncelerinin içerisinden çıkamadığını gördüğünde içinde bulunduğu kırık rüyaların içinden çıktı, hiçbiri gömüldüğü bu durumun içerisinden çıkmasına yardım etmiyordu.

Hannibal onu kocaman bir labirente çevirmişti. 

Zihni artık ona boyun eğmeden hareket ediyordu. Will yavaş yavaş parçalara ayrılıyormuş ve her şeyin gerçekleştiği gölün dibine batıyormuş gibi hissediyordu. Karanlık onu kızıl bir örtüymüş gibi sarıyordu ve ardından onun saçlarını okşayan ve her şeyin iyi olacağını söyleyen Hannibal'ın sesini ölümü çağıran bir ses olduğunu anlayana kadar duyuyordu. 

Empati yeteneği onun zihniyle birleşirken kendini yine onun odasında onunla kendi kendine konuşurken duyuyordu. Sanki bir savaş alanındaymış gibi bir söz savaşına giriyorlar ama ikisinin bakışlarından da bundan zevk aldıkları anlaşılıyordu.  Will onun nasıl zihninin her köşesinde olduğunu anlayamıyordu. Her karanlık odaya girdiğinde onu geyik boynuzlarıyla karşısında duruyordu. Aralarında hiçbir fiziksel temas olmadan dudakları tenine değiyormuş gibi irkiliyor ve ona çekilmekten kendini alıkoyamıyordu.

Kafasını yumuşak yastıktan doğrultup Hannibal'a baktığında onun zarif parmaklarının arasında kalemiyle resim çizdiğini gördü. Diğer yastığı doğrultmuş ve bacaklarını yatağın içerisine uzatmıştı fakat aralarına belli bir mesafe koyarak onu rahatsız etmek istememişti. Will'in ona doğru baktığını gördüğünde kafasını küçük bir gülümsemeyle ona çevirerek defterin kapağını kapattı.

Will onun ne çizdiğini bilmek istedi fakat hiçbir şey demedi. 

İkisinin de gözleri birbirlerinin üzerinde dolaşıp durdu ama bu mutlak ve kutsal sessizliği ikisi de bozma cürretinde bulunmadı. Hannibal onun güvensizlikle boğuşan hali dışında dudaklarına bakmak dışında hiçbir şey diyemedi, aralarındaki gerilim o kadar elle tutulur bir hal almıştı ki hayatında ilk defa bir durum karşısında ne diyeceğini bilemedi. Will'in gözlerindeki deniz bir okyanus misali onu benliğinden çıkarıyor ve dalgalarla dans etmeye teşvik ediyordu.

Lost/HannigramHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin