2.Singularity

665 90 20
                                    

Singularity:Eşsizlik,tekillik.

Bedelia du Maurier kiliseden içeri girdiğinde sabah ışıkları daha yeni yeni çevreyi ısıtmaya başlamıştı.

Kilisenin içerisindeki mozaikler Güneş ışığını kırarak melek heykellerinin üstüne bir gökkuşağı misali yaymasını sağlarken Tanrı'nın evi masum olmayan ruhlara bir maskeli balodaymış gibi eşlik ediyordu.

Günahlar ve masumların kanı birbirine karışmış kilise duvarlarına çarpan dua benzeri mırıltılar Bedelia'nın kulaklarında çevrelenip yankılanmayı sürdürüyordu. 

İçeride dua eden birkaç insan vardı, etrafta birkaç rahibe pencereleri açıp temiz havanın içeriye girmesini sağlarken orta yaşlarının kıyısından geçmeye başladığını hisseden Bedelia sarı saçlarının önüne gelen bir tutamı geri itti. Gözlerinin önüne eğdiği siyah şapkası ona yüz ifadesinin anlaşılmaması avantajı veriyordu. Acınası bir olaya dudaklarını acıyla büzmesi gerekirken gülümseyebilirdi ama şapkasının üstünden onun çekik elmacık kemiklerine değen küçük ağ benzeri kumaş onun sırlarını ifşa etmeye kalkışmazdı.

İnsanlardan daha sadık bir dost olduğu rahatlıkla söylenebilirdi.

Ayakkabılarının tıkırtısıyla kilisenin içerisine doğru yürümeye devam ettiğinde pencereden gelen bir rüzgar sırtının ürpermesine sebep oldu. Çantasının içerisinden üzerine almak için şalını çıkartırken etrafına onu görebilmek için bakındı.

Bahçede olmalıydı.

Her zaman bahçede olurdu.

Bir manzara portresiymiş gibi içinde birkaç zerre yeşil bulunan gözlerinin ağaçların renkleri arasında kaybolmasını sağlar ve sabah duasını mırıldanarak yerine getirirdi.

Kilisenin havası yürümesi gerektiğinden çok daha fazla yürümesini sağlamıştı sanki Tanrı onun günahlarını yüzünden okuyor ve her seferinde buraya geldiğinde kalbinin sıkışmasını sağlayarak ona aynı acıyı tekrar yaşatıyordu.Buraya o olmasa gelmezdi.Küçük çocukluk anılarıyla yetinirdi.Tanrı'nın onu affetmeyeceğini düşünerek dualarını boşa harcamazdı,cehennemde yanacağını bildiği için en azından buradaki zamanını isteklerini tamamlayarak geçirirdi.Fakat onunla tanıştıktan sonra her şey farklılaşmıştı.Dünyanın başka bir yanını görmüş ve bunu sevdiğine karar vermişti.Küçük pskiyatristlik randevularıyla birlikte o da bambaşka bir kişiliğe bürünmeye başlamıştı ya da en başından beri olduğu kişi su yüzüne çıkmıştı.Ölen bedenler de su yüzüne çıkardı.Ruhları bu dünyadan göçme işlemini bitirdikten hemen sonra.

Kafasını aniden çevirerek bahçeye açılan kapıya yöneldi,buradaki rahibeler ona aşinaydı.Varlığı yadırganmamıştı.Kasabanın dul ve zengin bağışçısı olarak varlığı herhangi bir yerde nasıl yargılanabilirdi ki?Kendisini saran ve maske gibi kapatan bu imaj tıpkı onun insan kıyafetine benziyordu.İnanılmayacak derecede yalan ve tiksinecek gerçeklerin bir birleşimi.Dudaklarını birbirine bastırarak boğazından yükselen acı hissi bastırmaya çalıştı.Kocasının aptal zevklerine giden parayı bağış için kullanmak konusunda kötü hissetmiyordu ama gerçekten anılması gereken sıfatın bu olmadığını biliyordu.

Bahçeden içeri girdiğinde tek yapması gerekenin güllerin kokusunu takip etmek olduğunu düşündü, kan kırmızısı güller onun favorisiydi. Parmaklarını bazen onlara dakikalarca değdirir ve insanlardan daha iyi anladıklarını söyleyerek beğendiği bazı eserlerden şiirler okurdu onlara. Bedelia o zamanlar onun sanki bir insana benzediğini düşünürdü. Taklit ettiği şeye benzemeye başladığını. Ya da rol yapmayı günden günden daha iyi becerdiğini. Doğru cevabın hangisi olması gerektiğini bilmiyordu. Doğru kavramının onun için ne ifade etmesi gerektiğini bile bilmiyordu. Çünkü karşısındaki rahip görünümlü adan yeni bir din yaratıp insanları şeytana tapmaları için kandıracak ve onları hiçbir şekilde buna zorlamayacak kadar zekiydi, onları Tanrı'nın yoluna değil kendi yoluna yönlendirdiğini kimse anlamıyordu. Çünkü din gerçekten yalanlarını satmak için iyi bir maskeydi. Bedelia olabileceği en iyi şekle büründüğünü düşünüyordu. Ve içten içe korkuyordu.

Lost/HannigramHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin