25.La response c'est l'amour

306 49 10
                                    

"La response c'est l'amour: Aşk her şeyin cevabıdır veya aşk cevaptır anlamında kullanılan Fransızca bir deyiş."

Gecenin en karanlık ve aydınlığın en yakın olduğu zamandı, şöminesinin içindeki küçük ateş çatırtılarıyla huzurlu bir uykuya dalmış olan Mason parmaklarını huzurlu bir şekilde yastığın altına koymuş ve bambaşka bir dünyaya gözlerini açacağı konusundaki saçma sapan çocuksu inançlarıyla gerçeklikten epey uzaklaşmıştı.

Uykunun en ağır olduğu zamandı, herkesin yeni güne uyanmak için buna ihtiyacı vardı ama onun kapısından içeri giren ve yüzünde endişeli bir ifadeyle onu nasıl uyandıracağına karar veremeyen Cordell için bu geçerli değildi, kiliseden yeni haberler gelmişti ve tüm kasabalı bunlarla çalkalanırken Mason'un burada uyuyor olması doğru bir durum olmazdı. 

Ayağa kalkmalı ve sıradaki hamlelerini planlamalıydı çünkü Garett Jacob Hobbs ölmüştü.

"Efendim."

Sesi ateşin içinde cıvıldayan bir fısıltı gibi çıkmıştı ama Mason'un sadece omuzlarını kıpırdatmasına sebep olmuş ve uyanmasına yetmemişti. Mason sessizce bir kez daha denemeyi düşündü ama efendisinin ağır uyuduğunu ve bu tip seslenmelerle uyanmayacağını bilecek kadar ona hizmet etmişti. Yavaşça yatağın yanına giderek onun omzundan tuttu ve sert bir şekilde onu birkaç kere sarstı. Daha sonrasında ise yaptığından pişman bir şekilde geri çekildi ve ellerini karnının üstünde birleştirdi. Bir saygıdan çok gelebilecek bir azara karşı mutlak bir teslimiyetti. Efendisinin arada sırada aşırıya kaçtığını biliyordu ama bu onun davasında haklı olduğunu değiştirmezdi.

Hannibal Lecter cezasını çekmeliydi.

Mason derin bir sıçramayla uyandığında ateşin alevleri birkaç saniye onun yeşilleriyle dans etti fakat dibinde Cordell'i gördüğünde bunun kabus olmadığını ve gerçekten uyandırıldığını anlayarak tembelce esnedi.

"Cordell. Neler oluyor? Sabah mı oldu?"

Daha sonra gerinerek pencerenin tarafına döndü ve anlamsız bakışlarla gökyüzünü seyretti. Gözlerini birkaç kez daha kırpıştırdı ve tekrar soru sorarcasına efendisinin sorusu karşısında başını öne eğmiş uşağına döndü.

"Kiliseden bazı haberler geldi efendim. Kasaba çalkalanıyor."

Mason kilise deyince kaşlarını çattı fakat Margot'un başına bir şeyler gelebileceğini düşünerek yatağında hızla oturur pozisyona geçerek odaklanabilmek için gözlüklerini aramaya başladı.

"Margot. Margot iyi mi?"

Birkaç dakika sonra kuru dudaklarından çıkan tek cümle bu olmuştu. 

Mason Margot ondan yaptığı şeylerden ve hastalıklı sevme anlayışından nefret etse de hala onu arzuluyor ve bir olay olduğunda aklına gelen ilk şey onun ismi oluyordu. Hayatındaki en büyük acıyı o gittiğinde yaşasa da Hannibal Lecter'dan intikam almak onun içindeki bu boşluğu delirip bir yerlere savrulmayacağı kadar doldurmuştu.

"Garett Jacob Hobbs efendim. Kiliseye girmiş ve ardından oradakilerin hayatını tehdit ederek Hannibal'a silah çekmiş. Öldürülmüş."

Mason'un alt çenesi küçük bir sinir kriziyle sarsıldı ve elleri titremeye başladığında yorganın çarşafını sıkarak Hannibal Lecter'a edebileceği en büyük küfürleri savurdu, kendini Tanrı ilan edip cehennem ateşini herkesin üstüne salmasına rağmen Tanrı yine onun yanındaymış gibi her savaştan sağ çıkmasını sağlıyor ve ölümü ondan sürekli uzak tutuyordu. 

Mason kendisinin masum olmadığını biliyordu ama en azından sahtekar değildi.

Margot'u istediğini herkese her şekilde söylemişti ve bundan utanmıyordu.

Lost/HannigramHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin