Birbirimizin gözlerinin içinde kaybolurken bir süre soruma cevap vermeden öylece bekledi. Sertçe yutkundu, adem elmasındaki hareketlilik loş ışıkta bile belli olmuştu. Titrekçe nefes aldı ve incecik pembe dudakları aralandı. Alçak sesle konuşmaya başladı.
"Sorma... Neden burada olduğumu sorma Taehyung. Ç-çünkü- "
Gözlerini kapadı, cümlesinin devamını getiremedi. Elleri arkasındaydı, sırtını kapıya yaslamış öylece duruyordu. Dudaklarını yalayıp devam etti, sesi bu sefer daha hırçındı:
"Çünkü ben de bilmiyorum tamam mı? Neden burada olduğumu bilmiyorum. Neden bugün şirkete gitmek yerine evde kaldığımı, neden işime bir türlü odaklanamadığımı, neden bir türlü seni akl-"
Sözünü tamamlamayıp sustu, gözlerini gözlerime kilitledi. Küçük kedi gözlerinde o an birçok duygu vardı ama en çok hissettiğim kafa karışıklığıydı.
"Taehyung neden verdin bana o hediyeyi? Neden öptün beni? Neden bakışlarını çekmedin hiç?"
Sesinde saf bir çaresizlik duydum o an, sebebini bilmiyordum ama çok savunmasız görünüyordu. Cevap beklemiyordu, ses tonundan bunu anladım. Sadece anlamaya ve kabullenmeye çalışıyordu. Onu öptüğüm gerçeğiyle yüzleşiyordu. Bu da bu süreç içinde benden neden kaçtığını açıklardı.
"H-hyung ben-"
"Taehyung... bu hiç yaşanmamalıydı. Beni öpmemeliydin, seni öpmemeliydim, bana o aptal çamaşırı almamalıydın. Lanet olası, aklımdan bir türlü çıkmıyorsun! O çamaşırı her giydiğimde... s-seni hayal ettim."
Son cümlesini zayıf bir sesle söyledi, bu yüzden onu tam olarak duyabildiğimden emin olamadım. Yaptığı itirafla şaşkınlık içinde ona bakıyordum. Doğru mu duymuştum?! Yatakta iyice doğruldum ve yüzünü inceledim. Ağladı ağlayacaktı. O da ikilem içindeydi. Aramızdaki bu tuhaf durumun yanlış olduğunu düşünüyordu. Belki bazı açılardan öyleydi - sonuçta aynı grubun üyesiydik ve yıllardır arkadaştık- ama duygular insanın elinde olan şeyler değildi. Kendini engellemeye çalışsan da bir yerden açık veriyordun. Kendime engel olamadığım için başlarda kendimi suçlasam da artık öyle değildi. Ona olan hislerim, göğsümün tam ortasında tepinen bir boğa gibiydi. İnkar etmem bir şeyi değiştirmiyordu. Yanlış gibi görünen her şey inanılmaz doğru geliyordu bana.
Bakışlarımız hala birbirine kenetliydi ama o, göğsü hızla inip kalkarken titriyordu. Gözleri dolu doluydu. Derin bir nefes alıp devam etti
"Taehyung-ah..." duraksadı, "Bana hissetmemem gereken şeyler hissettirmeye hakkın yoktu!!"
Derin derin nefes aldı, sesinin yükselttiğinin farkındaydı o yüzden sakinleşmeye çalıştı bir süre. Ardından daha kısık sesle devam etti:
"Bu.. benim gurur duyduğum bi şey değil, Taehyung. Hatta benim için çok... utanç verici." Dantelli çamaşır giymekten bahsediyordu. Peki ama neden utanıyordu ki? Anlam veremedim.
"A-ama... O pembe çamaşırı giyip aynanın karşısına her geçtiğimde k-kendimi çok... güzel hissettim. Taehyung, ben çok uzun bir zamandan sonra kendimi ilk defa g-güzel hissettim."
Sesi yalvarır gibi çıkıyordu. Arkasında duran elleri yavaş ve gergince iki yanına doğru düşünce gözlerimle ellerini takip ettim. Elleri ağır ağır hareket ederek önüne, pantolonunun düğmesine gitti. Artık bana bakmıyordu, gözleri yerdeydi. Düğmesini yavaşça açtıktan sonra titreyen elleri bu sefer fermuarına gitti. Onu da yavaşça indirdi. Ne yaptığını anlamaya çalışırken pantolonunun açılan yerinden görünen pembe dantelli çamaşırı görünce yutkundum. Kalbim deli gibi çarpıyordu ve ben bir yüzüne bir çamaşırına bakıyordum. O sırada titrekçe konuştu:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sinful Love 🔞
RomanceTaehyung, yeni şarkısını göstermek için Yoongi'nin stüdyosuna gider. Ancak Tae görmemesi gereken bir şey görür: Yoongi'nin beyaz, dantelli iç çamaşırını. Ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz.