Bu gece Amerika'ya uçuşumuz vardı. Albümümüzün yayımlanmasına 1 hafta kaldığı için bir sürü performans ve röportaj çekimi yapılacaktı. Bunun için 1 hafta öncesinden Amerika'ya gidecektik. Hepimiz odalarımıza çekilmiş valiz hazırlıyorduk. Yatağımda açık vaziyette duran valizimin içine Amerika'da gerekli olabilecek eşyalarımı özenle yerleştiriyordum. Bir yandan müzik dinliyor diğer yandan valizimi hazırlıyordum.
Çalan müzik bittiğinde yenisini açmak için elime telefonumu elime almıştım. O sırada koridordan Seokjin hyungun sesi geldi.
"Yemekler geldi millet, soğumadan yiyelim gelin haydi!"
Ne yalan söyleyeyim kurt gibi acıkmıştım. Ama içeri gidesim yoktu. Onunla karşılaşmak istemiyordum. Bir süre oyalandım odamda, eşyalarımı yerleştirmeye devam ettim. İçeriden sesleri geliyordu, yerken bir yandan da yemeklerin ne kadar lezzetli olduğundan falan bahsediyorlardı. Yanlarına gerçekten gitmek istemedim. Yoongi hyungla karşılaşmak, onu görmek ve tuhaf şeyler hissetmek istemedim. Ama gitmeliydim, onları şüphelendirecek şeyler yapmaktan kaçınmam gerekiyordu. İsteksizce odadan çıktım yanlarına gittim. Ağır adımlarla salona doğru ilerledim. Salondaki geniş orta sehpanın etrafına oturmuş karınlarını doyuruyorlardı. Elindeki tavuk budunu afiyetle yemeye devam eden Jungkook'un yanına kuruldum yavaşça. Diğer yanımda Hoseok hyung vardı. O da rameninin yiyordu. Gözlerim sehpanın üzerindeki yiyeceklerdeydi, hemen önüme biraz ramen ve tavuk çektim.
"Bavulunu hazırladın mı?"
Hoseok hyung sormuştu. Başımı iki yana salladım.
"Hayır hyung daha bitirmedim."
"Yemeğe geç gelince ben de tamamen hazırlandın sandım."
Dedikten sonra yemeğini yemeye devam etti, omuz silktim ben de. Allah'tan neden geç geldiğimi sorgulamadı. Önümdeki çubukları alıp ramenimi karıştırırken gözlerim yavaşça Namjoon hyungla bir şeyler konuşan Yoongi hyunga gitti, göz ucuyla baktım. Yeni albüm için saçlarını küllü sarıya boyatmıştı. Yakışmıştı. Çok güzel olmuştu. İstemsizce ona bakmaya devam ettim, gözlerimi ondan ayıramıyordum. Jungkook dirseğiyle beni dürtene kadar ne konuştuklarının farkında bile değildim. Merakla Jungkook'a döndüm. 'Ne var' dercesine baktım.
"Hyung mixtape çalışmaların nasıl gidiyor? En son bir şarkı üstünde çalışıyordun değil mi? Nasıl, hallettin mi?"
"Halletmeye çalışıyorum, üstünde çalışmam gereken birkaç şarkı daha var."
Jungkook bir yandan yerken diğer yandan beni dinliyor, başını sallıyordu. Sohbetimize Namjoon hyung da dahil oldu o anda. Bizi dinlediğini fark etmemiştim.
"En son çalıştığın şarkının versiyonlarına baktım Taehyung-ah, üçünü de beğendim aslında ama ikinci gönderdiğin bence diğerlerine nazaran daha hoş. Ama tabii ki karar senin."
Namjoon hyungun söyledikleriyle birlikte Yoongi hyung aniden başını bana çevirmişti. Ağzındaki lokmayı çiğnemeyi bırakmış doğruca bana bakıyordu. Diğer üyeler farkında değildi, sebebini de bilemezlerdi ama ben biliyordum. İki buçuk hafta önce, Yoongi hyungu beyaz dantelli iç çamaşırıyla gördüğüm gün, Yoongi hyung benden ona şarkımın versiyonları göndermemi istemişti ama ben onun yerine fikrini almak için Namjoon hyunga göndermiştim. Çünkü ondan çekinmiştim. Onu gördüğümde tuhaf şeyler düşündüğüm ve hissettiğim, onu hayal ederek kendimi tatmin ettiğim için kendimi berbat hissediyorken onun karşısına çıkamazdım. Elimden geldiğince normal davranmaya çalışmıştım ama durumu daha da berbat etmiş olmalıydım çünkü Yoongi hyung çok tuhaf bakıyordu. Yani neredeyse hayal kırıklığına uğramış gibi.
Gözleri bir süre üstümde, sonra yüzümde gezindi. Yavaşça çiğnemeye devam etmeye başladığında ifadesiz yüzünü önüne çevirdi. O gözlerini benden çekene kadar nefesimi tuttuğumun farkında bile değildim. Nefesimi bıraktığım anda Namjoon hyungun bana cevap bekleyen bakışlarını fark ettim. Ona cevap vermeliydim.
"Ş-şey hyung, ben de i-ikinci versiyonu seçmeyi düşünüyordum."
Paniklediğimde kekelemekten nefret ediyordum. Göz ucuyla Yoongi hyunga baktığımda onun yemeğiyle ilgilendiğini gördüm. Yüzünden ne düşündüğünü anlamak imkansızdı. Kırılmış mıydı, üzülmüş müydü anlayamıyordum. Gerginlikten iştahımın kaçtığını hissettim, biraz da oradan kaçmak istediğim için müsaade isteyip kalktım. Kalkarken Jimin'in bana baktığını fark ettim ama görmezden geldim. Bi terslik olduğunu sezmişti bundan emindim. Yemek artıklarımı üstünkörü toplayıp mutfaktaki çöpe attım ve hızlı adımlarla odama gittim.
Yatağıma uzanıp gözlerimi kapattım. Onu kırmış mıydım? Üzülmüş müydü acaba? Ya da bilemiyorum belki benim kuruntumdur. Ama yine de kendimi kötü hissetmekten alıkoyamadım. Çünkü Yoongi hyung'un bir sırrına şahit olmak, onu hayal etmek ve ondan etkilenmek... Hepsi üst üste çok ağır gelmişti. Ona daha önce hiç bu gözle bakmamıştım. Daha önce onu hep sevimli bulurdum, çünkü bilirsiniz Yoongi hyung tatlı biri. Ama artık gözümde bambaşka birine dönmüştü ve ben bununla başa çıkamıyordum. Ne yapmalıydım? Ondan kaçmak hiçbir şey çözmemişti. Aksine her şey daha da berbat oluyordu. Peki kaçmayıp ne yapacaktım? Ondan etkilendiğimi ona söyleyemezdim. Bu... bu her şeyi daha da karmaşık hale getirirdi. Evet, yapamazdım bunu. Saklamam lazımdı ve bununla başa çıkmak zorundaydım.
------------------------------------
Odamda öylece kaç saat oyalandım emin değildim ama odamın kapısı hafifçe tıklatılıp açıldığında yataktan hafifçe doğruldum. Gelen Yoongi hyungdu. Hızlanan kalp atışımı görmezden gelerek ona baktım. Yavaşça içeri girdi. Siyah eşofmanını ve gri sweatini giyiyordu. Saçları yeni duş almış gibi temiz görünüyordu. Sırtında sırt çantası vardı, kapının dışında da valizini görebiliyordum.
"Hazırsan çantaları arabalara yükleyeceğiz, yarım saat içinde çıkarız."
Bunu dedikten sonra kapıdan tam çıkacaktı ki aniden durdu, sonra bana döndü tekrar.
"Taehyung-ah, bi sorun mu var?"
Bunu sormasını beklememiştim. Umursamayacağını düşünmüştüm açıkçası. Gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Yataktan kalktım aniden.
"Yok hyung ne sorunu olabilir ki? Bi sorun yok."
Gergince gözlerimi kaçırdım. Bunu yapmamalıydım.
"Seni istemeden kırdım mı? 2 haftadır benden kaçtığının farkındayım, şarkınla ilgili seni üzecek bi şeyler mi söyledim? Eğer bunun iç-"
Beni kırmış olduğunu düşünmüştü, sorunun bu olduğunu düşünmüştü. Bu bana kendimi daha da kötü hissettirdi, yeterince berbat hissetmiyormuşum gibi. Yüzüne şaşkınlıkla baktım. Konuşmasına izin vermeden açıklamaya başladım.
"Hyung, gerçekten bi sorun yok. Ayrıca senden kaçmıyordum. Ben sadece... sadece senin meşgul olduğunu düşündüm ve kendi işlerimle başını şişirmek istemedim.
Yaptığım açıklama bana bile mantıklı gelmişti. Yoongi hyung gerçekten de yoğundu. O hem albümümüz için hem de kendi mixtape'i için gerçekten çok çalışıyordu. Ama Yoongi hyungun sözlerime inanıp inanmadığından emin değildim. Davranışlarımdaki tuhaflığı sezmiş olmalıydı. Ama üstelemedi. "Hazırsan çabuk gel" gibisinden bir şeyler mırıldandı ve arkasını dönüp odadan çıktı. Derin bir bir nefes bıraktım o çıktığı anda. Yanaklarım alev alevdi, kalbimin atışını boğazımda hissediyordum. Gerginlikten tırnaklarımı avuç içime bastırmıştım. Onunla artık normal bir şekilde konuşamıyor olmama küfrettim. Neydi bu içimdeki? Yoongi hyunga karşı hissettiğim neydi? Aklımdan hiç çıkmıyor olmasının sebebi neydi? Neden her gece aklıma geliyor ve beni zor durumda bırakıyordu? Neden kıyafetlerinin altında ne olduğunu merak etmekten kendimi alamıyordum? Dahası... Ondan kaçmam ve hislerimi saklamam çözüm olacak mıydı?
-------------------------------------
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sinful Love 🔞
RomanceTaehyung, yeni şarkısını göstermek için Yoongi'nin stüdyosuna gider. Ancak Tae görmemesi gereken bir şey görür: Yoongi'nin beyaz, dantelli iç çamaşırını. Ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz.