Actor Park Jinyoung

505 44 135
                                    

"Jackson, sikeyim! Park Jinyoung... Jinyoung dizi çekimleri için buraya geliyormuş!" koşarak yanıma gelen Aera'ya alayla gülüp yıkadığım bulaşıkları kuruması için dizip ellerimi kuruladım. "Aera, her gördüğün habere inanma bebeğim. Çin'e gelmesini geçtim, Çin'in küçük adı duyulmamış bir kasabaya gelmesi saçma değil mi?" Dağılmış saçlarını arkadan bağlayıp "Küfür etmek de yok." dedim.

Ellerini belime dolayıp telefonumdaki haberi gösterdi. "Bak, Jackson çekimlere gidebilirim değil mi?" dudak büzerek dediği şeye gülüp yanağını sıktırdım. "Eğer doğruysa, gidebilirsin." dediğimde sıkıca sarılıp teşekkür etti.

Aera kız kardeşimdi. Ailemizi bir trafik kazasında, Aera daha sekiz yaşındayken kaybetmiştik. Şuan on üç yaşındaydı ve birlikte el ele verip geçirdiğimiz beş yıl boyunca ona hem abilik hem de arkadaşlık yapmıştım. Kısacası arkadaş gibi büyümüştük. Bu yüzden bana Jackson diye sesleniyordu. Aslında ergenlik döneminin en ağır zamanlarını geçirmesinin de payı vardı bunda... İki sene önce izlediği bir dizide Park Jinyoung hayranı olmuştu. Aslında tanınan bir oyuncu değildi. Başrol olarak oynadığı dizisi olmadığı halde Aera seviyordu işte.

Üstüme siyah tişörtümü ve siyah kot pantolonumu geçirip bandanamı taktım. Salona gidip Park Jinyoung haberleri okuyan Aera'nın elinden telefonumu çekip "Bebeğim, ben işe gidiyorum." dedim. Koltukta bağdaş kurup oturduğunda "Bana ne zaman telefon alacaksın?" dedi. "Telefonum hep sende zaten. Elime geçmiyor ki." dedim. "Ama telefon istiyorum..." dediğinde yanına oturdum. "Aera... Bu hafta almaya çalışırım... Olur mu?" dediğimde parmaklarıyla oynamaya başladı. "Eğer bunun için zorlanacaksan... istemiyorum." dedi. Belinden tutup kucağıma aldığımda "Bugün geç geleceğim, erkenden uyu tamam mı? Eğer uyumazsan telefon almayacağım." dediğimde kıkırdayıp kalktı kucağımdan. "Tamam git hadi." dediğinde üstüme ince bir hırka geçirip çıktım evden.

Arkadaşım ile küçük kafe gibi bir yer açmıştık. Aslında o açmıştı, ben de yanında çalışıyordum. Kasabada oturuyorduk ama kasabamızdaki herkes gelip sohbet ediyor, doğum günleri kutluyor ve daha bir sürü şeyler yapıyorlardı.

Kafeye girip üstüme önlüğümü geçirdim. "Jaebeom hyung, yardım edilecek bir şey var mı?" dediğimde gülümseyip "Hayır yok. Tatlıları fırına koyup gelirim yanına." dediğinde onayladım.

Sandalyelerden birine oturup müşteri girmesini bekliyordum. İçeri giren dört kıza dönüp kasaya geçtim. Küçük keklerden istediklerinde tabaklara koyup yanlarına götürdüm.

Yaklaşık beş dakika sonra içeri giren Park Jinyoung'u görüp sessizce koca bir siktir çektim. Aera şuan burada olsaydı ne kadar mutlu olurdu diye düşünmeden edemeyip "Hoş geldiniz..." dedim.

Gülümseyip tatlılara göz gezdirmişti. "Ben kahve almaya geldim. Ama biraz fazla alacağım, çekime başlamadan içeriz diye." dediğinde kafa salladım. "Yeni geldiniz sanırım." dediğimde bu sefer o kafa salladı. "Evet, en fazla yarım saat olmuştur." dediğinde alt dudağımı dişledim.

Ardından istediği kahveleri hazırlıyorken ne kadar yakışıklı ve içten biri olduğunu düşündüm...

Hazırladığım yirmi beş kahveyi paketleyip masanın üzerine koydum. İki poşeti eline alıp ödediğinde tam gidecekken durdurup "Bir şey diyebilir miyim?" dedim. Onaylayıp bana döndüğünde "Kardeşim, sizi çok seviyor yaklaşık iki senedir takip ediyor hatta... Acaba-" lafımı yarıda kesip "Müsait olduğunuz bir gün sete getirebilirsin." dediğinde gülümsedim.

Kapıyı açıp gidecekken birden arkaya dönüp bana bakmasıyla kaşlarımı kaldırdım. Ne diyeceğini beklerken "Şey... Adın ne?" dediğinde "Jackson, Jackson Wang." dedim. "Tanıştığıma memnun oldum Jackson. Umarım bir daha görüşebiliriz..." deyip çıktığında yüzümde beliren istemsiz gülümsemeyi silip işe geri döndüm.

-

Evet bayadır bu konu için uğraşıyordum. Tanıtım bölümü gibi bir şey oldu.

Umarım beğenirsiniz 😻🐞🐢🧀

Let's rise together | jinson ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin