born ready

122 21 69
                                    

"Beni hâlâ sevdiğini biliyorum Jinyoung." dedi Hyejin. Jinyoung kısa süre gözlerini kapayıp yaklaşık on saniye sonra açtı. "Kalk üstümden." dişleri arasından mırıldanıp birbirine kenetlediğimiz elini sıkılaştırdı.

Hyejin umursamadan hâlâ aynı pozisyonda dururken içimden defalarca sabır diledim.
"İşin tadı kaçmadan git artık." dediğimde bana dönüp "Sen olmasaydın eğer-" "Defol git Hyejin, siktir git. Senden nefret ediyorum!" Jinyoung'un birden bağırışı lafını yarıda kesti.

Sonrasında zaten Hyejin siktirip gitmişti biz ise evimize gitmiştik. Jinyoung rahatsız olduğundan dolayı çekimlere bir hafta ara verilmişti çünkü ağrıları ciddi derecede rahatsız ediciydi.

Eve girdiğimizde koltuğa uzanıp gözlerini kapattı. Ben ise diğer koltuğa oturup Jinyoung'a baktım. Yaklaşık beş dakika sonra sessizliği "Aç mısın?" demem bozmuştu. Gözleri kapalıyken başını iki yana salladı. Ben de ses etmediğimde uyudu.

-

Aradan iki hafta geçmişti. Bu iki hafta boyunca Jaebeom hyung ile küçük, şirin bir kafe açmayı başarabilmiştik. Kafemize birkaç tane  eleman aldığımız için sorumluluklarımız da azalmıştı. Çok işleyen bir yere açtığımız için maaşları kolayca vereceğimizi düşünüyorduk. Bazı günler kafeye birkaç saatliğine gidiyor, geri eve dönüyordum.

Jinyoung ise bir hafta boyunca ciddi ağrılar çekmişti. Ağrıları panik atağını da arttırdığı için çok zorlanmıştık. Resmen her akşam hastaneye gidiyorduk. Durumu gittikçe kötüleşiyordu ve bu yüzden diziden çıkmayı bile düşünmüştü fakat başrol olduğu için tam da istediği gibi olmamıştı.

İlk iki bölüm yayımlanmıştı ve ellerinde daha önceden çekilen bölümler vardı. Bu yüzden Jinyoung'u çok zorlamıyorlardı. İyi hissettiği zamanlar çekime gidiyordu ve böyle bölümleri tamamlıyorlardı. Ben ise Jinyoung çekime gittiği zamanlar kafeye gidiyordum, evde olduğu zamanlar yanından ayrılmıyordum.

O gün de evden beraber çıktık. Jinyoung sete ben ise kafeye gittim. Mesajlaşarak günü atlattığımızda saat akşam yediye gelirken taksi çevirip eve gittim. Bugün ayın sekiziydi. Jinyoung'a eve gittiğime dair mesaj atıp telefonu kapattım. Çok yorulmuşum ve uyuyup dinlenmek istiyordum.

Öyle de yapmıştım. Eve geldiğim gibi üstümü değiştirip uyumuştum. Kalktığımda saat on biri geçmişti. Yatakta Jinyoung'u göremediğimde yavaş adımlarla aşağı indim. "Jinyoung?" ses yoktu.

Birkaç kez daha seslendim. Cevap gelmediğinde iyice tedirgin olmuştum. Hemen odaya çıkıp Jinyoung'u aradım. Telefonu kapalıydı. Defalarca arama ve mesaj sonunda saat gece yarısını geçmişti. Mark'ı, herkesi aramıştım ve dakikalarca korkudan ağlamıştım. Tam polisi arayacaktım ki kapı sesini işittim.

Deli gibi titreyen ellerim ve bacaklarımla koşarak aşağı indim. Jinyoung kapıyı kapatıp ayakkabılarını çıkardı usulca. Topallayarak yürüdüğünü gördüğümde ayağına baktım. Kanıyordu. Koşarak yanına gittiğimde bedenini kollarıma bırakıp dolu gözyaşlarını serbest bıraktı.

Kucağıma aldığımda göğsüme kapanıp kendi kendine konuşmaya başladı. "Onu bu halde bırakmamalıydım ama, benden nefret ediyor. B-Benden nefret ediyor..." dediklerini anlamıyordum. Yavaşça odaya çıkıp yatağa bıraktım. "Benden nefret ediyor!" Birden avazı çıktığı kadar bağırmasıyla yerimde sıçradım. "Ben onun abisiyim! Benden nefret etmemeli!"

Gözyaşları durmaksızın akarken kalbim sızlıyordu sanki. İç çekerek ağlarken, bağırıp çağırırken onu ilk defa bu kadar savunmasız görmüştüm. O an... o an istedim ki; Tanrım, onun acılarını bana ver. Onu böyle görmeye dayanamıyorum... Tanrım, Jinyoung yerine ben acı çekeyim. Yetmedi mi onun bu kadar acı çekmesi? Yetmedi mi benim karıncayı bile incitmeye yüreği dayanmayan sevgilimin hergün ağlaması? Tanrım, Jinyoung acı çeksin istemiyorum, Jinyoung'un acılarını ben çekmek istiyorum, Jinyoung mutlu olsun istiyorum. Eğer, eğer sayılı günlerim kaldıysa Jinyoung'un olsun istiyorum. O günlerini mutlu geçirsin, üzülmesin istiyorum.

Banyoya gidip sargı bezini ve kanı temizlemek için birkaç şey aldım. Sarhoş olduğu her halinden belliydi. Yanına gidip yatağa oturdum. Jinyoung'un gözyaşlarını silip alnına öpücük kondurdum. Kanayan bileğini dizlerim üstüne koyup ilaç döktüğüm pamukla yavaşça temizledim. "Nereden geliyorsun?" "Uykum..var." "Bu saate kadar dışarıda ne yaptın?" "Seni çok seviyorum." sorularıma cevap vermediğinde derin nefes alıp sargı bezini bileğine doladım yavaşça.

Geç geleceği için bana haber vermeliydi. Ayağını dizimden indirip yataktan kalkmak için hareketlendim. Oldukça soğuk ses tonuyla "Uyu." dediğimde bileğimi kavradı. "Uyuyalım..." "Uykum kaçtı." deyip bileğimi elleri arasından kurtardım.

Tekrar ağlamaya başlamasıyla derin bir nefes alıp "Ağlayıp durma!" diye bağırdım. Yerinde sıçradığında çattığım kaşlarım yumuşadı. Bağırmamla ağlaması şiddetlenmişti, eliyle ağzını kapatıp kendini sıktı iyice ağlamamak için. Birkaç saniye sonra ise sağ omzunun üstüne uzanıp bacaklarını kendine doğru çekti.

Bir elini sardığım bileğine koyup hafif hareketlerle ovarken diğer eli örtüyü kavramıştı. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp durmadan dolan gözlerini kapattı.

Yanına gidip ellerimi beline yerleştirdim ve sırt üstü çevirdim. Gözlerini açıp yüzümde dolaştırdı. "Üstünü değiştirelim...kan olmuşlar." kafa sallayıp doğruldu. Ayaklarını yataktan sarkıtıp bekledi. Dolaptan pijamalarını çıkarıp yanına gittim.

Üstünü değiştirip yatağa uzandım. Jinyoung da uzanıp bana doğru döndü. Örtüyü üstümüze çekip ellerimi yanağımın altına yerleştirdim. Yaklaşık beş dakika göz teması kurmuştuk. En sonunda Jinyoung elini yanağıma atıp gözyaşımı sildi, o an anlamıştım ağladığımı. Bu iki hafta boyunca Jinyoung ile o kadar çok ilgilenmiştim ki, kendimi umursamamaya başlamıştım istemsiz bir şekilde.

"Yarın...seninle ilgileneceğim." dediğinde gülümsedim. "Neden?" "Hep sen benimle ilgileniyorsun." alnımı alnına bastırıp "Jinyoung..." diye mırıldandım. "Hı?" "Karnım ağrıyor." dedim. "Senin bana hergün yaptığın gibi ovmamı ister misin? Çok rahatlatıyor." dediğinde kafa salladım. "Arkanı dön." mırıldandı. Diğer tarafa döndüğümde hemencecik ellerini karnıma dolayıp kendine doğru çekti bedenimi.

Parmaklarını tişörtüm içine sokup yavaş hareketlerle ovarken ellerimi bileklerinin üstüne koydum ve gözlerimi kapattım.

Ağrılarım olduğunda şikayet etmeden geçmesini beklerdim. Ama panik atak geçiren insanlar vücutlarında gerçekleşen en ufak ağrıdan bile telaş olup öleceğini düşünürlerdi. Bu yüzden Jinyoung istemsiz bir şekilde her ağrısı olduğunda direkt bana koşuyor ve ağrısı geçene kadar kollarım arasında ağlıyordu.

O an ne işim varsa bırakıp Jinyoung ile ilgileniyordum. Bu aralar zaten abartısız hergün ağrısı oluyordu ve benim de onunla ilgilenmem gerekiyordu. Jinyoung, en ufak olaylarda bile benden yardım istiyor, çözümü ben de buluyordu ve ben böyle bebek gibiyken, bana güvenip yardım isterken, nasıl ona hayır diyebilirdim ki?

Asla şikayetçi değildim. Hatta ilk benden yardım istemesi oldukça hoşuma gidiyordu. Kim istemezdi ki bir insanın ilk aklına gelen kişi olmak?

Enseme öpücük kondurduğunda düşüncelerimden ayrılıp rahatlamanın verdiği hisle gülümsedim. "Geçiyor mu?" dediğinde usulca kafa salladım.

-

dün atacaktım ama tamamlayamadım vee dün doğum günümdü 🤧🤚

bölümü kontrol etmeden attım yazım yanlışı varsa uyarın asklar.

Let's rise together | jinson ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin