gimme

96 18 50
                                    

Saat akşam sekize gelirken Jackson Jaebeom'a çok yorulduğunu ve artık gitmesi gerektiğini söylediğinde Jaebeom Jackson'ı tutup zorla arabaya soktu. "Dökül." Jackson kaşlarını çattı. "Ne oluyor hyung?" "Kötüsün...her halinden belli oluyor. Aranızda bir sıkıntı mı var?" Jackson derin nefes alıp sırtını koltuğa yasladı. "Sehyoon ö-öldüğünden beri...yani bir haftadır...bana çok kötü davranıyor." Jackson camı hafif açtığında Jaebeom "Nasıl yani?" dedi.

"Hyung bildiğin bana karşı çok kötü... Zaten aynı yatakta yatmıyoruz. İki gün önce yattık ve yattığıma pişman ettirdi...bana durmadan Sehyoon senin yüzünden öldü diyor. Kahvaltıyı beraber yapmıyoruz, gün ayırdı, sıra sıra yemek yapacağız diye! Hyung inanabiliyor musun? Kendi günü geldiğinde yemeğini yiyip çekiliyor ve ben eve geldiğim zaman ısıtıp tek başıma yiyorum..." Jackson telefonundan güne baktığında inleyip sessizce küfür etti. "Saat çok gecikmiş ve bugün ben yapacağım!" Jaebeom derin bir nefes aldı ve elini Jackson'ın eli üstüne koydu. "Yarın Youngjae ile size gelelim. Bizim yanımızda sana karşı nasıl davranacak...görmüş oluruz." Jaebeom mırıldandı.

Jackson eve girdiğinde saate baktı. Dokuza geliyordu ve o kadar çok yorulmuştu ki ayakta duracak hali yoktu. Üstündekileri çıkartıp astığında mutfağa girdi. Birkaç dakika sonra Jinyoung yanına geldiğinde ona döndü. "Saat kaç haberin var mı?!" tezgaha yaslanıp yere baktı Jackson. "Özür dilerim...kafe çok doluydu, sana haber vermem gerekirdi merak etmiş-" "Bugün senin günündü Jackson! Yemeği ben hazırlamak zorunda kaldım! Böyle sorumsuzca davranacaksan baştan demeliydin!" Jackson'ın gözlerinden yaşlar aktığında Jinyoung umursamayıp mutfaktan çıktı.

Jinyoung neden böyle yapıyordu? Bunu bir türlü anlayamamıştı... Sehyoon'u Jackson öldürmemişti ki. Ama Jinyoung'u anlayabiliyordu, yani anladığını tahmin ediyordu. Eninde sonunda siniri dinecekti ve tekrar eskisi gibi olacaklardı. Jackson yemeği ısıtıp yedikten sonra saate baktı, ona geliyordu. Dolaptan Jinyoung'un ilaçlarını ve bir bardak suyu alıp yatak odasına çıktı. Jinyoung tüm gün yatıyordu. Arada salona gelip Jackson'a laf atıyor, geri odaya çekiliyordu. Jackson ise buna fazla katlanamayacağını bildiği için işe gidiyordu.

Odaya girip yatakta yatan Jinyoung'a baktı, gözleri kapalıydı. Elindekileri yandaki çekmeceye koyup yatağın yanına çömeldi ve hafifçe Jinyoung'un saçlarını okşadı. Jinyoung uyanık olduğu zamanlar asla ona dokunmasına izin vermiyordu, bu yüzden Jackson çoğu zaman Jinyoung uyurken yanına gelip hasret gideriyordu. Alnına minicik bir öpücük kondurduğunda gözyaşlarını durduramadı. Ağzından kaçan hıçkırıkla doğrulup hızlıca odadan çıktı. Jinyoung gözlerini açıp kapıya baktı ve derin nefes aldı. Jackson'ı seviyor muydu emin değildi.

Ona karşı iyi olmak istiyordu ama olamıyordu. Ağladığında yanına gidip sarılmak istiyordu ama sarılamıyordu. Jackson ona her seni seviyorum dediğinde, Jinyoung ben de diyemiyordu. Eskiden Sehyoon'a nasıl davranıyorsa şuan da Jackson'a öyle davranıyordu. Birkaç dakika sonra açılan kapıyla gözlerini kapattı. Jackson yanına ulaşıp çatallı sesiyle Jinyoung'a seslendi. "Bebeğim?" mırıldandı. Jinyoung gözlerini açıp Jackson'a baktı. Jackson'ın gözlerine kan oturmuştu. Zaten ağladığını biliyordu. Geceleri merdivenlere oturup Jackson'ı dinliyordu ve Jackson her gece ağlıyordu. Yerinde doğruluğunda elini Jackson'ın saçlarına attı ve hafifçe okşadı. Onun için bunu yapabilirdi değil mi?

Jackson tekrardan dolan gözlerini kapattı. Bunu beklemiyordu. Gözyaşları tekrardan akarken Jinyoung hızlıca düşmesine izin vermeden sildi ve yanını patpatladı. Jackson oturup oturmamak arasında kalmıştı. Jinyoung en son konuşalım dediğinde sadece Jackson'ı bağırarak azarlamıştı. Yine aynısının yaşanmasından korkuyordu. "Konuşalım Jackson...söz bağırmayacağım..." mırıldandı. Jackson yanına oturup yatakta bağdaş kurdu. "D-Dinliyorum..."

"Özür dilerim...çok özür dilerim ama sana karşı eskisi gibi hissedemiyorum." Bu cümle Jackson'ın hıçkırarak ağlamasına yetmişti. Ağlaması birden şiddetlendiğinde elleriyle yüzünü kapadı. Böyle olmamalıydı diye geçirdi içinden. Birkaç dakika sonra ellerini yüzünden çekip "B-Böyle deme Jinyoung...lütfen." dedi. Resmen yalvaracak duruma gelmişti, Jinyoung'u kaybetmek istemiyordu.

"Jackson-" "J-jinyoung...evlat edinecektik? Ç-çok istiyordun...Jinyoung lütfen...lütfen böyle söyleme..." Jinyoung derin nefes alıp haplarını yuttu ve Jackson'a baktı. "Bilerek yapıyorum mu sanıyorsun?!" ayağa kalktı. "Jackson kafayı yiyeceğim! Hergün benim hayatım neden böyle diye düşünmekten, sana karşı neden böyle olmamı düşünmekten, pişmanlık duymaktan kafayı yiyeceğim! İçimde öyle boktan bir his var ki, gitmiyor! B-böyle delirecek gibi oluyorum alıyor musun? Herkes elimden tek tek kayıyor ve sen de gideceksin... Gideceksin çünkü sana istediğin değeri veremeyeceğim, her gece ağlayacaksın ve yanında sana sarılan ben olmayacağım. Ç-çünkü yapamıyorum! En sonunda benden nefret edeceksin ve gideceksin... Jackson çok özür dilerim ama karşımda ağlaman beni etkilemiyor. Bana seni seviyorum dediğin an hiçbir şey hissedemiyorum."

Jackson uzun süre sessiz kaldı "Jaebeom hyung ve Youngjae yarın bize gelecekler." deyip odadan çıktı.

-

Saat akşam beşe gelirken Jackson taksiye binip eve gitti ve geldiği gibi mutfağa geçti. Jinyoung salonda oturuyordu. Mutfaktan gelen sesleri duyduğunda oraya ilerledi ve Jackson'ı bir şeyler hazırlarken buldu. "Erken gelmişsin..?" Jackson yerinde sıçrayıp arkasını döndü. "İki gün boyunca...ben yapacağım ya, ondan..." Jackson mırıldandı. Jinyoung kafa sallayıp salona geri döndü.

Yaklaşık bir saat sonra Jackson yemeği Jinyoung'un tabağına ve kendi tabağına koyup Jinyoung'a seslendi. Tabağını alıp masaya oturduğunda Jinyoung mutfağa girdi ve o da tabağını alıp Jackson'a en uzak yere oturdu. İkisi de sessizce yemeklerini yediklerinde Jinyoung kalkıp salona gitti. Jackson arkasına yaslanıp içinden defalarca sabır diledi çünkü bu ona ağır geliyordu. Yerinde doğrulup mutfağı topladığında salona gitti ve etrafına bakındı. Her yer dağılmıştı, birazdan Jaebeom ve Youngjae gelecekti ama Jinyoung oturup televizyon izliyordu. Daha çok kafa dağıtmaya çalışıyor gibiydi. Jackson derin nefes aldı ve salonu topladı. Tam oturacaktı ki çalan kapı sesini işitti.

Jinyoung doğrulduğunda Jackson kapıyı açtı ve beraber salona girdiler. Youngjae selamlaşmak için Jinyoung'a hafifçe sarıldı ve koltuğa oturdu, Jaebeom ise hemen yanına. Jinyoung karşı koltuğa oturduğunda Jackson bir süre ayakta durdu ve Jinyoung rahatsız olmasın diye koltuğun ucuna oturacaktı ama Jinyoung onu durdurup yanına çağırdı. Sadece yanında oturması bile gözlerinin dolmasına sebep oluyordu. Jaebeom bunu fark ettiğinde boğazını temizleyip "Yemek yediniz değil mi? Rahatsız etmek istemeyiz..." dediğinde Jinyoung kafa salladı. Uzun süre kimse bir şey demediğinde Jinyoung hafifçe Jackson'dan uzaklaştı.

Jackson bunu fark ettiğinde Jinyoung'a baktı ve alt dudağı hafifçe titremeye başladı. Jackson'ın yanında oturmak bile mi fazla geliyordu artık ona? Jinyoung 'Ne var?' anlamında kafa sallafığında Jackson elleriyle yüzünü kapatıp gözyaşlarını serbest bıraktı. Utanacağı kimse yoktu bu yüzden rahattı. Youngjae kaşlarını çatıp Jaebeom'a baktığında, Jaebeom Jackson'a bakıyordu. Yerinden doğrulup yanına gitti ve sırtını sıvazladı. Jinyoung ise saçlarını çekiştiriyordu.

Yerinden hızlıca kalkıp koltuğun yanındaki cam süsü yere fırlattığında, Youngjae yerinde sıçradı. "Ağlama artık! Ağlayıp durma yeter! Çok itici oluyorsun Jackson!" Jackson'ın artık dayanacak sabrı kalmadığında ayağa kalktı ve yere baktı. Jaebeom Youngjae'yi yanına çağırdığında koşarak yanına gitti. Korkmuş olmalıydı...

-

öhm bb

Let's rise together | jinson ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin