maniac

102 18 62
                                    

Odadan çıkıp bir hemşirenin yanına gittim ve mürekkepli kalem rica ettim. Kadın bir yerden bulup yanıma geldiğinde teşekkür edip tekrar odaya döndüm ve Jinyoung'u çağırdım dışarıya. Kardeşiyle konuşuyordu. Birkaç dakika sonra yanıma geldiğinde "Efendim?" dedi.

"Doktordan izin aldım, biraz zor oldu ama-" gözlerini kocaman açıp kollarını boynuma doladı "Teşekkür ederim, teşekkür ederim!" kıkırdayıp "Ben yanınızda gelmeyeyim, ikiniz beraber olu-" lafımı yarıda kesip "Saçmalama!" dedi yüksek sesle. "Saçmalama Jackson, sende geliyorsun..."

Kafa sallayıp "Kapat gözlerini." dedim. Hiç sorgulamadan kapattığında çebimdeki mürekkepli kalemi çıkarıp tam gözümün kenarına minik bir su damlası çizdim.

Elimi çektiğimde gözlerini açıp "Ne çizdin yüzüme?" dedi yumuşak ses tonuyla. "Su damlası, minik bir su damlası çizdim. Eğer ağlarsan, gözyaşlarınla beraber o minik su damlası silinecek. Eğer akşam onu yerinde göremezsem... bozuşuruz. Ağlamayacaksın Jinyoung, mutlu olacaksın..." dediğimde gözleri dolmuştu bile.

Yüzümü avuçlayıp "Seni çok seviyorum... biliyorsun değil mi?" dedi. Kafa salladığımda yüzünü hafif eğdi ve dudaklarıma öpücük kondurdu. "Seni çok seviyorum Jackson..."

-

Saat öğlen on ikiye yaklaşırken hastaneden beraber çıktılar. Doktor, Sehyoon'un her an nöbet geçirme ihtimali olduğundan dolayı uçağa binmesine izin vermemişti ama birkaç saat beraber zaman geçirmelerine zor da olsa izin vermişti.

Sehyoon'u odasındaki sandalyesine oturtup çıktılar hastaneden. Dörde kadar izinleri vardı. Önce bir restorana gidip yemek yediler, sohbet ettiler. Jinyoung'un ara ara gözleri doluyordu ama Jackson'ın dedikleri aklına geldiğinde hemencecik toparlıyordu kendini.

Çoğunlukla Sehyoon konuşuyordu, Jinyoung küçük kardeşini dinliyordu, Jackson ise arada Sehyoon'un dediği şeylerle alay ediyordu ve üçü buna gülüyordu.

Saat bire yaklaşırken lokantadan çıkıp saat üçe kadar gezdiler. Jinyoung'un ve Sehyoon'un mutluluğu yüzünden bile anlaşılıyordu...

Beraber ailesinin mezarına geldiklerinde Sehyoon ağlamaya başlamıştı. Jinyoung her ay gelirdi buraya. Her ayın sekizi... Sehyoon ise ilk defa gelebilmişti.

Jackson uzaktan onlara bakarken Sehyoon ailesine neler yaşadığını anlatıyordu. Jinyoung yine küçük kardeşini dinliyordu, ağlamamak için kendini sıkarken küçük bir hıçkırık kaçtı ağzından. Hemen elini daha fazla ağlamamak için ağzına bastırdı ama ağlaması şiddetleniyordu.

Arkasını dönüp yavaş adımlarla yürümeye başladı. Ağlamamak için kendini sıkıyordu ama gözyaşları izinsiz yanaklarından süzülüyordu...

Hâlâ eli ağzına dayalı olduğundan dolayı garip garip sesler çıkıyordu ağzından... Yere çömeldiğinde birkaç saniye sonra belindeki ellerle ayağa kaldırıldı. Jackson hemencecik Jinyoung'un gözyaşlarını silip ensesini okşadı. "Ö-Özür dilerim, özür dilerim a-ağlamayacaktım..." dediğinde Jackson'da ağlamaya başlamıştı. Ellerini Jinyoung'un ince beline sarıp kendine doğru çekti.

Su sefer Sehyoon uzaktan izliyordu onları. Abisinin ne kadar şanslı olduğunu düşündü. Jackson'ın abisini gerçekten sevdiğini düşündü. Mutluydu Sehyoon... Yakında öleceğini biliyordu ama mutluydu. Annesinin ve babasının yanına gidecekti, çok mutluydu. Onları o kadar çok özlemişti ki...

-

Saat dörde gelirken Sehyoon'u hastaneye bırakıp ayrıldılar. Eve geldiklerinde yatak odasına çıktılar. Jinyoung duş alacağını söyleyip kıyafet seçerken, Jackson yatağa oturdu ve Jinyoung'a seslendi.

Jinyoung, Jackson'a dönüp "Efendim?" dediğinde, Jackson kucağını işaret edip "Gel..." dedi. Jinyoung usulca yanına gidip Jackson'ın kucağına oturdu. Jackson, Jinyoung'un tam gözünün altına çizdiği su damlasına baktı ama silinmişti. Hala ağlamaktan ıslak olan gözüne öpücük kondurup geri çekildi.

"Nasıl hissediyorsun?" dedi Jackson. Jinyoung, Jackson'ın saçlarıyla oyalanırken omuzlarını kaldırdı bilmiyorum der gibi... Jackson, Jinyoung'u sıkıca tutup ayağa kalktı ve yatağa oturttu. Dolaba yönelip birkaç kıyafet ve iç çamaşırı çıkarıp yatağın üzerine koydu. Aslında Jinyoung'un duş almayacağını biliyordu, Jinyoung sırf rahatlamak için girecekti. Öyle de olmuştu. Duşakabine girip suyun altına çömeldi ve sırtını duvara yasladı. Bacaklarını kendine doğru çekip öylece bekledi.

Yaklaşık yarım saat sonra açılan kapı sesini duyduğunda başını dizlerinden kaldırıp bekledi. Birkaç saniye sonra duşakabinin açılan kapısına baktı. Jackson, Jinyoung'u öyle görünce birden tüm tüyleri diken diken olmuştu sanki...

Üstündekileri çıkarıp Jinyoung'un yanına gitti.

-

Bugün eylülün on beşiydi. Jinyoung'un doğum gününe çok az kaldığı için Jackson günlerce ne yapacağını düşünüyordu ama büyük ihtimalle Jinyoung arkadaşlarının da olmasını isterdi.

Bu yüzden Jackson ne yapacağını bilmiyordu. Belki de Hari ve sevgilisinin yaptığı gibi Jinyoung'da bir parti düzenlerdi.

Jackson yanına gelen Jinyoung'la düşüncelerinden ayrılıp Jinyoung'a döndü. "Ne yapıyorsun?" Jinyoung mırıldandı ve başını Jackson'ın omzuna yasladı. "Seni düşünüyorum..." Jinyoung kıkırdayıp "Aptal..." dedi.

Birkaç dakika sonra Jackson "Bebeğim...bir şey sorayım mı?" dediğinde Jinyoung kafa sallayıp, başını Jackson'ın omzundan çekti ve Jackson'a döndü. Jackson bir elini Jinyoung'un yumuşak kahverengi saçlarına atıp okşadı. "Doğum gününe çok az kaldı-" Jinyoung ne soracağını anlayıp lafını yarıda kesti. "Seninle beraber olacağım, sadece sen...ve ben..."

Jackson buna oldukça mutlu olmuştu. Jinyoung'un ensesinden tutup başını göğsüne yasladı. Jinyoung, Jackson'ın bu hareketiyle dengesini de kaybedip koltuğa düştüğünde, Jackson'ın dizlerinden destek aldı.

-

👉🏻💚👈🏻

Let's rise together | jinson ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin