Let's rise together | jinson ✔

heather

Jackson sabah kalktığında yanında Jinyoung yoktu. Dün gece Jackson'a sabah çıkması gerektiğini, dışarıda işi olduğunu ve akşam geleceğini söylemişti. Bugün eylülün yirmi biri olduğundan dolayı Jackson'ın da işine gelmişti açıkçası. Jinyoung'un doğum günü için hazırlık yapmalıydı. Kalktığında saat ona geliyordu. Yataktan kalkıp elini yüzünü yıkadı ve evlerinin yakınındaki büyük markete girdi. Evi çok fazla süslemek istemiyordu, sadenin daha güzel olacağına emindi. Birkaç içine helyum doldurulmuş balon aldı ve yapacağı kekler için gerekli malzemeleri aldı.

Eve girdiğinde malzemeleri mutfağa koyup saate baktı. Çoktan iki saat geçmişti bile. Kurabiyeleri ve küçük küçük yaptığı kekleri fırına atıp koşarak salona gitti. Hızlıca salonu toplayıp bu sefer yatak odasına çıktı. Orayı da topladı ve mutfağa indi. Fırına koyduklarını çıkarıp saklama kaplarına koydu. Pasta da yapmak istiyordu. Jaebeom ile kafede böyle şeyler çok yaptığı için zorlanmıyordu. Pastayı da yaptığında saat altıya geliyordu. Jinyoung'u arayıp telefonu kulağına götürdü. "Efendim Jackson?" Jackson derin nefes alıp konuştu "Neredesin?" "İşimi hallettim, şuan hastaneye gidiyorum. Bir şey mi oldu?" dediğinde Jackson rahatladı. "Hayır hayır. Sadece seni merak ettim. Kaç gibi gelirsin?" birkaç saniye cevap gelmediğinde Jackson, Jinyoung'un saate baktığını anladı. "Hm, dokuz veya on gibi...olur mu? Sehyoon'la konuşmak istiyorum biraz..." Jinyoung mırıldandı. "Sorun değil. Evde seni bekliyorum." dedi ve kapattı Jackson.

Rahatlamıştı. Hazırlanmak için bir sürü vakti vardı. Pastayı da masanın üzerine koyup meyvelerle süsledi. Aldığı balonları salona gelişigüzel atıp yatak odasına çıktı ve yatağa uzandı. Yorulmuştu. Telefonundan saat dokuza alarm kurup gözlerini kapattı.

Alarmın sesiyle uyanıp doğruldu. Jinyoung birazdan gelecekti. Yataktan kalkıp dolaba doğru ilerledi ve giyeceği şeyleri seçip çıkardı. Jinyoung ile beraber aldığı kolsuz bluzü giyip altına siyah dizleri yırtık kot pantolonunu giydi. Bluzün kol kısımları göğsünün bir karış altına geliyordu. Saçlarını da alnına serbest bırakıp salona indi. Salonun ortasında duran büyük sehpayı koltuğa yaklaştırıp mutfaktan kurabiye,kek ve pastayı üzerine koydu. Şarap almayı da ihmal etmemişti. Bardakları da koyup saate baktı. Ona gelmesine on yedi dakika vardı.

Tavandaki balonlara bakıp gülümsedi. Birkaç dakika sonra kapı çalmasıyla etrafına son kez göz gezdirip kapıya doğru gitti ve usulca açtı. Jinyoung içeri girip Jackson'a kocaman sarıldı. "Çok özledim..." Jinyoung mırıldandı. Jackson kıkırdayıp Jinyoung'dan ayrıldı. "Hadi salona geç." dediğinde, Jinyoung kafa sallayıp salona doğru adımladı. Salona girdiğinde üstündeki kot ceketi çıkarıp tekli koltukların üzerine bıraktı ve karşısındaki sehpa gözüne çaptı. Aklına yarın doğum günü olduğu gelince gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Ya...Jackson..."

Arkasında duran Jackson'a dönüp elini Jackson'ın boynuna koydu. "Bebeğim...ne gerek vardı?" Jinyoung'un ses tonundan bile yorulduğu belli oluyordu... Jackson ellerini Jinyoung'un yanaklarına koyup dudaklarını birleştirdi. Alt dudağını emerken, Jinyoung seslice inledi ve Jackson'ın elini tuttu. Birkaç dakika sonra Jinyoung ayrılıp Jackson'ın boynuna öpücük kondurdu ve koltuğa doğru sürükledi. Oturduklarında Jinyoung sehpanın üstündekilere göz gezdirdi. "Hm... hepsini sen mi yaptın? Pastayı bile!" heyecanla dediği şeye Jackson gülümseyip kafa salladı. "Acıktın değil mi? Hemen koyuyorum bekle." deyip pasta dışında kek ve kurabiyeleri koydu tabağa. "Pastayı yiyemezsin çünkü şuan doğum günün değil. Gece yarısına kadar beklemen gerek." dediğinde Jinyoung'un yüzü düştü. "Bir çatal alsam?" "Hayır Jinyoung...alamazsın." deyip tabağı dizine bıraktı. Kendi tabağını da alıp Jinyoung'a döndü. "Neler yaptın bugün?" Jackson mırıldandı. Jinyoung ağzına attığı kurabiyeyle zar zor konuştu. "Sehyoon'un yanına gittim." "Ne? Ağzındakini bitir öyle konuş aptal..." deyip Jinyoung'un çenesine bulaşan kurabiyeleri baş parmağıyla sildi.