The story never ends

195 31 219
                                    

Kafeyi kapatıp eve girdim. Oldukça yorulduğum için direkt odama girmiş, üstümü değiştirip kendimi yatağa atmıştım. Anlaşılan Jinyoung bugün de gelmeyecekti diye geçirdim içimden. Uyumak için gözlerimi kapatmıştım ki birkaç dakika sonra duyduğum kapı sesiyle gözlerimi açtım.

Ardından kapımın tıklatılmasıyla doğruldum. Jinyoung'un anahtarı olduğundan dolayı o olduğunu anlamıştım zaten. Usulca odamın kapısını açıp uyumadığımı görünce hızlıca yanıma geldi.

Üstümdeki örtüyü belime kadar çekip yatağa oturan Jinyoung'a baktım. Onu ne kadar özlediğimi şuan daha iyi anlıyordum. Ama o oldukça mutluydu. Yüzünden bile anlaşılıyordu çünkü.

"Sana çok güzel bir haberlerim var." dedi sevinçle. Söylemesi için mırıltı çıkardığımda devam etti. "Hyejin az önce Kore'ye gitmek için yola çıktı ben de hemen buraya geldim. Birkaç haftaya izin alabilirsem ben onun yanına gideceğim. Bunu ona dedim ama haber vermeden gelmememi söyledi." deyip duraksadı.

Devam etmesi için kafa salladım. "Neyse onu ziyarete gideceğim ben de birkaç haftaya. İzin vereceklerini düşünüyorum yani umarım verirler. Ve yarın çekimlere başlıyoruz ilk defa başrol olacağım için çok heyecanlıyım. Hyejin ile Çin'i gezdik ve o... çok mutluydu." dediğinde burukça gülümsedim.

"Hyejin çok güzel değil mi? Sizi tanıştıracaktım ama sen o sırada iyi değildin. Ona seni anlattım. En yakın arkadaşım olduğunu, birbirimize sonsuza dek dost kalacağımız için söz verdiğimizi." "Jinyoung." "Hyejin tekrar geldiğinde yani gelirse sizi söz tanıştıracağım." "Jinyou-" "Bu arada dün gelemedim çünkü Hyejin biraz daha fazla zaman geçirmemizi istedi. Setten zor izin aldım ama sonuçta daha uzun bir süre beraber-" "Jinyoung..." dediğim tekrardan. Bu sefer duraksayıp gözlerini yüzümde dolaştırdı. "İyi misin?" diye sorduğunda kafa salladım iki yana.

Usulca dizine yatıp ona sırtımı döndüm. Jinyoung'un ne olduğunu anlamaya çalıştığına emindim ama verecek bir cevabım yoktu ki.

Yaklaşık on saniye sonra "Ağlıyor musun?" diye sormasıyla burun çektim. "Hayır." "Ağlıyorsun, bir şey mi oldu?" dediğinde "Ağlamıyorum." diye tekrarladım. Birkaç saniye sonra "Sadece... Yorgunum. Rahatsız oluyorsan kalkabilirim." dedim sesimin titrememesine özen göstererek.

"Aslında, kalksan iyi olur." dediğinde parmak uçlarıma kadar kasıldığımı hissettim. Ve sanırım... beni avutacağını falan düşünmüştüm. Gözyaşlarımı bir çırpıda silip doğruldum. "Kusura bakma..." dediğimde cevap vermeden odadan çıkmıştı.

Bu neydi şimdi?

Şuan hissettiğim his... nasıl tanımlayabilirdim ki? Benden rahatsız mı oluyordu? Ağzımdan kaçan hıçkırığı umursamayıp doğruldum yerimden. Hızlı adımlarla salona gidip telefona bakan Jinyoung'un önünde durdum.

Telefonu yanına bırakıp "Neden ağlayıp duruyorsun?" deyip ayağa kalktı. "Çünkü, çünkü iyi değilim." dedim. İşaret parmağıyla gözyaşlarımı silip "Odanda dinlen." dedi.

Uzun süren sessizliği "Dinlenirim..." diyerek bozmuştum. Koltuğa oturup tekrar eline telefonu aldığında alayla gülüp odama yöneldim.

Youngjae haklıydı. Onun için arkadaştan ötesi değildim ve Park Jinyoung arkadaşlarını bir süreden sonra önemsemeyen piçin tekiydi.

25.06.2021

JİNYOUNG'DAN NEFRET EDİYORUM

ondan nefret ediyorum

nefret ediyorum!

Let's rise together | jinson ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin