i like me better

103 19 78
                                    

Taksiden inip Jinyoung'a baktım. "Neden geldik buraya?" dediğimde gözlerini kapatıp derin nefes aldı ve "Girelim." dedi.

Jinyoung'un yürümesiyle peşine takıldım. İçerisi küçük olduğundan dolayı, yüzündeki maskeyi çıkarıp cebine sıkıştırdı. Asansöre bindiğimizde elleri hafiften titriyordu.

İkinci katta inip Jinyoung'u takip ettim. Kapının önünde durup "Jackson... ona soru sorma veya zorlama olur mu? Durumu iyi değil..." deyip dolan gözlerini sildiğinde, kafa sallamakla yetinmiştim.

İçeri girdiğimizde on yedi-on sekiz yaşları arasında bir erkek çocuğu yatakta yatıyordu. Kapı sesini duyup gözlerini açtı. Jinyoung elini, elimi tutmak için yaklaştırdığında, elimi çekip tutmasına izin vermedim.

"Neden geldin?!" çocuğun bağırmasıyla ona döndük ikimizde. Jinyoung yatağın hemen yanındaki tekli koltuğa oturup, çocuğun sağ elini, elleri arasına alıp okşadı.

Çocuk elini çektiğinde, Jinyoung ağlamaya başlamıştı bile. "Ver elini tutayım... Birbirimizden başka kimimiz kaldı ki zaten?" dedi. Çocuk dolan gözleriyle "Sadece, defol git..." dediğinde Jinyoung kafa sallamıştı. Onu zorlamak istemiyor gibiydi.

Doğrulup çocuğun alnına öpücük kondurup, alnına düşen saçlarını düzeltti. "Seni seviyorum abicim..." dediğinde, kardeşi olduğunu anladığım çocuk ağlamaya başlamıştı.

Odadan çıktığında, yatakta yatan çocuğa son kez bakıp ben de çıktım. Jinyoung'u göremememle etrafıma bakındım.

Bir görevli yanıma geldi. "Koşarak tuvalete gitti, ağlıyordu." deyip tuvaletin yerini gösterdiğinde teşekkür edip tuvaletin olduğu yöne doğru koştum.

Tuvalet tek kişilikti. Kapısını açtığımda Jinyoung'u gördüm. Ağlıyordu. İçine girip kapısını kapattım. Yanına gittiğimde kollarını boynuma dolamıştı.

Şuan ona destek çıkmalıydım ama bu affettiğim anlamına gelmiyordu. Sırtını sıvazlayıp "Eve gidelim." dedim.

Taksiye binip benim evime gitmiştik. Eve girdiğimizde Jinyoung her ne kadar yatmak istemediğini söylese de, yatak odasına girip yatağı gösterdim. "Yat dinlen." pes edip kafa salladı ve örtünün içine girdi.

Odadan çıkıp arkamdan kapısını kapattım.
Salona gidip telefonumdan 'Park Jinyoung kardeşi' diye aratmıştım. Hiç bir sonuç çıkmadığında kapatıp Aera'yı aradım. Yaklaşık bir saat konuştuğumuzda ders çalışacağını söyleyip kapatmıştı.

Odaya gidip usulca kapısını açtığımda, Jinyoung'un uyuduğunu gördüm. Gülümseyip kapıyı tekrar kapattım. Salona gidip koltuğa uzandım ve hala ağrıyan başıma lanet edip gözlerimi kapattım.

Uyandığımda, Jinyoung tekli koltuklardan birine oturmuş bana bakıyordu. Doğrulup Jinyoung'a baktım. Üstüne kolsuz bluzlerimden birini giymişti.

"Aç mısın?" dediğimde iki yana kafa salladı. "Hayır, ama sen kahvaltı yapmadın." deyip yanıma oturdu. Arkama yaslanıp saçlarımı karıştırdım. "Kardeşin sana benziyor." "Ben de babama benziyorum." dediğinde Jinyoung'a döndüm. "Ne oldu?" dediğinde omuz silkip "Hiç ailenden bahsetmemiştin." dedim. Önüne döndü ve "Su içeceğim." deyip kalktı. 

Bana bir şey demeden, haber vermeden siktirip gitmişti. Üstüne bir de mesajlarıma bile bakmazken onu bir doğum günü partisinde yakalamıştım. Özür bile dilememişti! Ona hak vereceğimi söyleyip kardeşinin yanına götürmüştü, ama bir şey anladığım yoktu! Kardeşinin yanına gittiyse bana haber verebilirdi. Ona destek çıkardım, beni sik gibi bırakmak zorunda değildi... 

Yerimde doğrulup mutfağa gittim. Jinyoung suyu içmiş, yere bakıyordu. Beni gördüğünde bana döndü. Yanına gidip yüzüne yumruk atmamla hemen tezgaha tutundu. Rahatlamıştım! 

Parmağını patlayan dudağına koyup iç çekti. Dolu gözleriyle bana dönüp yerinde doğruldu. "Hak etmiştin!" dediğimde kafa sallayıp masanın üzerindeki peçeteyi aldı. Dudağını silip "Özür dilerim..." dediğinde "Bana haber verebilirdin! İki hafta boyunca hiç mi aklına gelmedim?" dedim. "Geldi-" "Beni düşünseydin...o kadar aramalarımı açardın ve gelemeyeceğini söylerdin." "Konuşalım, lütfen. Sakince." dediğinde kafa sallayıp salona gittim. Yanıma gelip eline ceketini aldı. "Evimize gideli-" "Ben evimdeyim zaten." dediğimde dudaklarını büzüp kafa salladı ve ona vurduğumdan beri dolu olan gözlerini ağlamamak için tavana dikti. Tamam, içim sızlamıştı...

"Sana vermem gereken bir şey var... gel lütfen." dedi titreyen sesiyle. Ağlarsa dayanamayıp onu affedeceğimi bildiğim için ikiletmeden kalktım. Evden çıkıp taksi bekledik. Geldiğinde ön koltuğa oturdum, Jinyoung ise arka koltuğa oturup ellerini cebine soktu. Evi, evime uzak olduğundan dolayı, koltukta arkama yaslanıp rahat etmeye çalıştım.

Yaklaşık beş dakika sonra iç dikiz aynasına baktığımda Jinyoung'un ağladığını görmüştüm. Bana döneceğini hissettiğim sırada gözlerimi aynadan cama çevirdim. Bana baktığını hissedebiliyordum. Yaklaşık bir dakika sonra tekrar aynadan Jinyoung'a baktığımda yüzüne maskesini geçirmişti. 

Oflayıp önüme döndüm. Geldiğimizde parasını verip taksiden indim. Jinyoung'da peşimden inip yürümeye başladı. Bu sefer ben onu takip ettiğimde evin içine girdik. Beraber kaldığımız yatak odasına çıktığımızda köşede duran çekmecenin yanına gidip üçüncü çekmeceyi açtı ve önceden de gördüğüm günlüğü çıkardı. 

Odaya göz gezdirdiğimde, koltuğun üzerine bıraktığım anahtarı, yatağın yanındaki çekmecenin üstünde gördüğümde hafif gülümsedim. Jinyoung günlüğü yatağın üzerine bırakıp elimden tuttu ve kilitli odanın olduğu yere doğru sürükledi. "Oh, anahtarı unuttum...bekle hemen geliyorum." deyip koşarak yanımdan gitti.

Elinde anahtar ve günlükle geldiğinde kapıyı açıp içeri geçti. Ben de girdiğimde etrafa bakındım. Büyük bir odaydı, yatak duvara yaslanmış, yanında çalışma masası ve masanın üzerinde hala duran ikinci sınıf kitapları... Duvarda asılı olan çarpım tablosu ve posterleri de inceleyip Jinyoung'a döndüm.

Masanın üzerindeki flashı alıp günlüğün üzerine koydu. Cebine sıkıştırdığı poşeti çıkarıp günlüğü ve flashı içine koydu. Yanıma geldiğinde bana uzattı ve "Bu yaşananlar yüzünden psikolojik destek alıyorum, biliyorsun zaten. Sana anlatmak çok isterdim ama benim için kolay bir şey değil Jackson... İçine attığım flash hastanenin son iki haftadır çektiği kamera kaydı. Belki inanmazsın diye... Merak etme, hızlandırılmış olduğu için çok vaktini almaz. Günlük ise kardeşimin iki sene önce tutmayı bıraktığı günlük. Onu okursan çoğu şeyi öğrenmiş olacaksın..." poşeti elime bırakıp devam etti. "Tamamen iyileştiğim zaman, söz veriyorum sana her şeyi kendim anlatacağım..." dedi.

Poşeti sıkıca tutup "Peki, gidiyorum artık." dediğimde kafa salladı. Tam odadan çıkacakken ismimi işitip Jinyoung'a döndüm. "Seni seviyorum..." dediğinde burukça gülümseyip cevap vermeden odadan, ardından ise evden çıktım.

Kendi evime geldiğimde yatak odasına geçip günlüğü poşetten çıkardım ve okumaya başladım...

-

🖕🏻




🏃🏻‍♀️

Let's rise together | jinson ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin