lmly

100 18 73
                                    

Aradan iki hafta geçmişti. Saat gece ikiye gelirken Jinyoung duşa girdi. Jackson yatakta oturmuş kitap okurken telefon zil sesini işitti. Ses banyodan geliyordu. Yerinden doğrulup usulca banyonun kapısını açtı ve Jinyoung'un telefonunu alıp kapıyı kapattı. Hastaneden arıyorlardı.

Bu saatte aramalarına anlam veremeyip açtı ve kulağına götürdü. İçinde anlam veremediği bir huzursuzluk vardı. "Alo?" mırıldandı. Karşı taraf birkaç saniye sonra cevap verdi. "Jinyoung Bey orada mı?" "Şuan duşta. Bir şey mi oldu?" dediğinde karşısındaki kadın derin nefes alıp "Kardeşi Sehyoon'u odasında ölü bul-" Jackson cümlesini tamamlamasına izin vermeyip telefonu kapattı.

Sol göğsünde hissettiği ağrıyla gözyaşları yanaklarından süzüldü. İnanmak istemiyordu. Sehyoon'un öldüğüne inanmak istemiyordu. Usulca yatağa oturup telefonu sıkıca tuttu. Jinyoung'a nasıl diyecekti?

Ağlamasına hıçkırıkları da karıştığında elleri hafiften titriyordu. Bu hayatı boyunca aldığı üçüncü ölüm haberiydi. Artık sevdikleri ölsün istemiyordu, kaldırabileceğini düşünmüyordu...

Nefes alamayacak gibi hissettiğinde cama koştu ve açtı. O kadar çok panik olmuştu ki, elinden aşağı düşen telefonu birkaç saniye geç fark etmişti. Jinyoung'un telefonu camdan aşağı düşmüştü. Bir anda içini suçluluk hissi de kapladığında ağlaması şiddetlendi. Parmaklarını saçlarına geçirip bağırdı.

Yatağa tekrar oturduğunda birkaç dakika sonra Jinyoung banyodan çıkıp dolaba yöneldi ve üzerini değiştirdi. Jackson'a bakmamıştı hiç. Jackson da sessizce başını eğip ağlıyordu. Birkaç saniye sonra Jinyoung'un sesini işitti. "Bebeğim telefonum nerede? Duştayken çalmıştı. Sehyoon'u arayıp sabah yanına geleceğimi söyleyeceğim. Haberi olsun..." dediğinde Jackson'ın ağlaması daha da şiddetlendi. Eliyle yüzünü kapatıp sesli ağladığında Jinyoung koşarak yanına gitti.

"Jackson?" mırıldandı. Neden ağladığını anlamamıştı. Yüzündeki elleri çekip Jackson'a baktı. Gözleri hafiften şişik olduğunu görünce kaşlarını çatıp yanına oturdu. "Bebeğim? Neden ağlıyorsun..?" Jackson bir şey demeden Jinyoung'a sarıldı. Bunu ona nasıl diyecekti? Diyemezdi ki...

Jinyoung huzurla kollarını Jackson'a sardı. Yaklaşık on dakika sonra Jackson usulca ayrılıp elini yüzünü yıkamak için banyoya gitti. Jinyoung da o sıra telefonunu aradı ama bulamamıştı. Jackson banyodan çıktığında telefonunu arayan Jinyoung'u gördü. "Jinyoung...özür dilerim. G-Gerçekten..." Jinyoung Jackson'a döndü. "Ne için?" Jackson'ın gözyaşları yanaklarından akarken "T-Telefonun yanlışlıkla elimden kaydı ve...d-düştü... Özür dilerim, çok özür dilerim gerçekten..." yere çömeldiğinde Jinyoung açık camı fark edip Jackson'ın yanına gitti ve çömeldi.

"Jackson sorun değil... Bunun için ağlaman gerekmiyor..." "B-Ben...ben nasıl söyleyeceğimi bilemedim, bilemiyorum... B-Benim için çok zor anlıyor musun? Böyle...kalbim sıkışıyor ve-" Jinyoung kollarını Jackson'a sardı. "Yenisini alabiliriz bebeğim... Gerçekten." Jackson tüm cesaretini toplayıp konuştu. Jinyoung eninde sonunda öğrenecekti.

"H-Hastaneden aradılar..." dediğinde Jinyoung yavaşça Jackson'dan ayrıldı. "S-Sen duştaydın ve...ve kadın seni sordu. J-Jinyoung..." Jackson saçlarını çekiştirdi. Jinyoung anlamıştı... Kardeşinin öldüğünü anlamıştı. Gözleri dolarken ayağa kalktı ve yerde oturan Jackson'a baktı. Kabullenmek istemiyordu. "Şaka yapıyorsun."

Jackson başını kaldırıp Jinyoung'a baktı. Ağlamamalıydı. Jinyoung'a destek olmalıydı. Doğruldu ve Jinyoung'a doğru bir adım attı. "Jinyoung-" "Şaka yapıyorsun! Komik değil! Jackson hiç komik değil! İnsanlara böyle şakalar yapmamalısın!" Avazı çıktığı kadar bağırdı Jinyoung. Kabullenemiyordu.

Jackson Jinyoung'a sarılmak için kollarını açtı ama Jinyoung sertçe ittirdi. Jackson kalçası üzerine düştüğünde Jinyoung tekrardan bağırdı. "B-Ben sana böyle şakalar yapmıyorum! S-Sen beni hiç düşünmüyorsun! O şuan hastanede ve beni bekliyor! B-Beni bekliyor..." Jinyoung hızlıca üstüne hırka geçirdi ve koşarak aşağı kata indi. Jackson da ayağa kalkıp peşinden koştu.

Taksiye binmek yerine Jinyoung koşmaya başladığında Jackson da peşinden koştu. Hastane buraya çok uzaktı. Jinyoung deli gibi koşuyordu, Jackson arkasından ona defalarca bağırdı. O kadar çok bağırdı ki sesi kısılmıştı. Kaldırıma takılıp yere düştüğünde tekrar bağırdı ama Jinyoung durmuyordu işte...

Dizi kanıyordu. Yerinden kalkıp tekrardan koşmaya başladı. Dizinin acısından dolayı topallıyordu ama Jinyoung'u yalnız bırakamazdı. Birkaç dakika daha koştuğunda Jinyoung'un baygın bedenini gördü. Yanına oturup hemen ambulansı aradı ve Jinyoung'u kucağına aldı. Daha yeni banyo yaptığından dolayı saçları ıslaktı. Mermerde yatarsa üşür diye Jackson kucağına aldı sevgilisini.

Birkaç dakika sonra ambulans sirenini duyduğunda rahatlıkla nefes verdi. Jackson Sehyoon'un olduğu hastaneye gitmelerini rica ettiğinde oraya gittiler. Birkaç kontrolden sonra Jinyoung'u normal odaya aldılar. Jackson kapıyı kapatıp usulca Sehyoon'un odasına gitti. Yatak boştu. Derin bir nefes alıp yatağa oturdu. Jinyoung uyandığında çok zorlanacaktı... Minicik bedeni bu kadar ağır bir yükü kaldırabilecek miydi?

İçeri giren hemşireyle kafasını kaldırdı. Kadın Jackson'ın yara olan dizine bakıp "İntihap kapabilir...bakmamı ister misiniz?" dedi. Jackson kafa salladığında eşofmanını baldırına kadar kaldırdı ve kadının bacağına sürdüğü ilaçlara baktı.

Sabah Jinyoung uyandığında yatakta doğruldu. Jackson tüm gece uyumamıştı. Jackson'a baktığında kaşları çatıldı. Jackson'ı suçluyordu. Belki de içindeki pişmanlık hissi ona ağır geliyordu ve sinirini çıkaracak kişi olarak Jackson'ı görmüştü çünkü Jackson onu asla bırakmazdı. "Git buradan." Jinyoung ellerini sıktı. "Bebeği-" "Git buradan, defol!" bağırdığında hafif yerinde sıçradı. Sol gözünden bir yaş süzüldüğünde yavaşça koltukta doğruldu ve odadan çıktı.

Çok uykusu vardı. Tam uyuyacağı sırada Jinyoung uyanmıştı. Odasının önündeki oturaklara oturdu ve kafasını duvara yaslayıp gözlerini kapadı. Hemen uyuyakalmıştı zaten. Jinyoung odada yalnız kaldığında ağlamaya başladı. Ailesinin ölümünü daha atlatamamışken Sehyoon'un ölümünü kaldırabileceğini sanmıyordu. Birkaç gündür ilaçlarını içmediğinden dolayı agresifti ve içindeki siniri Jackson'dan çıkarıyordu. Yoksa delireceğini düşünüyordu.

Birkaç saat sonra odasından çıktığında kafasını duvara yaslamış bir şekilde uyuyan Jackson'ı gördü. Yanına gidip sarılmak istedi ama bir şeyler onu durduruyordu. Sanki Jackson'ın Jinyoung'daki değeri birden yok olmuştu. Eskisi gibi hissedemiyordu ona karşı... Derin nefes alıp yürüdü.

-

Eve geldiklerinde Jinyoung salona gidip oturdu. Jackson yanına oturacaktı ki Jinyoung istemediğini belli eden bir mırıltı çıkardığında karşısındaki koltuğa oturdu. Yanındaki kağıdı görüp "O ne?" dediğinde Jinyoung kağıda baktı. "Sehyoon ölmeden önce bana yazmış-" Jackson şaşkınlıkla gözlerini açıp "İntihar mı?!" dedi. Jinyoung çatılan kaşlarını daha da çatıp ayağa kalktı ve Jackson'a doğru yürüdü.

Jackson ona doğru yürüyen bedenle korktuğundan dolayı yavaşça sırtını koltuğa doğru dayadı. Yakalarından tutulup sarsılması bir olmuştu. Gözlerini kapattığında Jinyoung bağırdı. "Evet ve senin yüzünden! Bu olanların suçlusu sensin! Her şey senin yüzünden Jackson!" Jackson gözünden akan yaşları umursamayıp ellerini zorla Jinyoung'un elleri üstüne koydu ve "Y-Yapma...canım acıyor..." dedi.

Jinyoung Jackson'ın tişörtünü daha sıkı tutup "Acısın! Benim de acıyor!" diyerek bağırdı ve yavaşça Jackson'dan uzaklaşıp odalarına çıktı. Jackson bacaklarını kendine çekip yakasını düzeltti. Elleri titriyordu, orada saatlerce ağlamıştı. Jackson'ın hiçbir suçu yoktu...

-

LAN JŞYOUNG NE YAPIYORSUN

arkadaşlar kitabı beğeniyor musunuz nasıl ilerliyor bilmek istiyorum lütfen ama lütfen sevip veya sevmediğinizi yazar mısınız..? bir önceki bölüm çok az oy aldı ve sıkıldıysanız söyleyin lütfen. rica ediyorum boş geçmeyin...

Let's rise together | jinson ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin