Yok Öyle Kararlı Şeyler
Özümden Çok
Gözlerim kocaman oldu. Tokat atmışlar gibi bir anda ifadem değişirken dilim tutulmuş, kalbim atmayı bırakmıştı sanki...Sadece gözlerine bakabiliyordum. Bir anda söylemesine mi yoksa beni sevmesine mi sevinsem, şasırsam karar veremiyordum. Kafam allak bullak olmuştu.Ağzımdaki çileği çiğnemeden yuttum. Gözlerimdeki her ifadeyi yakalamaya çalışıyordu. Gözleri biraz daha yüzümü tabiri caizse gözleriyle okşadıktan sonra fısıldar gibi bir gülüş döküldü dudaklarından.
Yüzümdeki saçı arkaya alıp iç çekti. Her bir hareketinden anlam çıkarmaya çalışan beynim, kendini zorluyordu. Gözlerim gözlerinden ayrılıp göğsüne düştü. Kalbimin çarpıntısı tüm hücrelerime yayılıyor ve kanıma karışıyordu.
Bir insan hayatında kaç kez bu duyguyu yaşardı ki? Kaç kez kalbi delice çarpar, dudakları titrer, nefesinde boğulurdu? Mutluluğum kanatlanmış uçuyordu, utangaçlığım zihnimin kuytu köşelerinde geziyor gözlerimi kaçırmamı istiyordu.
" Ne hissediyorsun?"
Utangaçlığımı itekleyip hızla gözlerimi gözlerine çıkardım. Ne mi hissediyordum? Neler hissetmiyordum ki? Şaşkınlık, mutluluk, huzur... daha sayamadığım onlarca duygu.
Dudaklarındaki hafif gülümseme ve gözlerindeki beklenti şuan ona bir cevap vermem için yalvarıyordu.
" Çok şey."
Söylediğim iki kelimenin içindeki binlerce anlam aslında azın içindeki sonsuzluğu ifade ediyordu.
Kaşlarını kaldırıp dudakları kıvrıldı.
" Ne mesela bu çok şeyler?"
Gözlerine ' seni seviyorum, ama söyleyemem, söylerim ama...ama sen biliyorsun. Anla beni' dedim.
Sanki anlamış gibi başını salladı ve ellerini kollarımda gezdirdi. Ona söyleyememin sebebi duygularımdan emin olamamam veya da ona değer vermemem değildi. Sadece gözlerinin içine bakarak o iki kelimeyi söyleyecek kadar cesaretli değildim. Belki korkaktım. Belki salaktım ama bu bendim işte.
" Birşey söylemene gerek yok. Sadece sana karşı ne hissettiğimi, bende nasıl bir etki bıraktığını, seni görünce kalbimin göğüs kafesimden çıkmak istercesine tekmeler atıp nefesimi kestiğini bil istedim."
Kelimeleri başımı döndürüyordu. Gözlerim ona nasıl bakıyordu bilmiyorum ama bana öyle güzel bir gülümseme bahşetti ki... En çok ona kapılıp gittiğim, kaybolduğum an buydu işte.
Derin bir nefes alıp ellerimi tuttu. İlk önce onun ellerindeki ellerime, ellerimize baktım. Sonra bana bakan gözlerine. Baştan beri açılmayan ağzım yine suskunluğunu koruyordu.
" Kalbim yavaş yavaş sana çekildi ve senin oldu. Sürekli sana gelmek istedi. Onu başta durdurmaya çalıştım ama olmadı. Bende sana bıraktım, gözlerine, ellerine. Ona iyi bak olur mu?"
Yutkundum. Kuruyan dudaklarımı yaladım. Kalbim artık çarpmıyordu, uçuyordu. Zamanın su gibi akıp gitmesine inat şu an zamanı durdurmak istedim. Şu kelimelerde, şu bakışta öylece sabitlemek istedim. Bir ipmiş gibi elimde sımkısı tutmak istedim.
Dudaklarımı araladım. Birşey söylemek istiyordum. Bu kadar güzel söze, bu duygulara bir tepki vermek istedim ama beynim ne söyleyeceksin diyordu. Bende bilmiyordum ki? Daha önce bu duyguyu tatmamış, bu yoldan geçmemiş, bu kapıyı çalmamış, bu çiçeği hiç koklamamıştım.
Gözlerine bakıp az sonra ağzımdan çıkacak sözlere kapıyı açtım. Ben ne olduklarını bilmeden çıkıp gittiler.
" Ne diyeceğimi bilemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ISABEL
RomanceSanata aşık adamın, aşık olma hikayesi.... Acılara bürünmüş kadınının, aşka soyunma hikayesi... İstanbul'da doğup büyümüş olan Isabel, Muğla'ya gelir. Bu yemyeşil umutlarla dolu şehir, ona hayatının en güzel anlarını verirken, güneşin batışı kadar g...