Herkes gibi ben de dört dörtlük bir hayat istemiyle yanıp tutuştum ve bu hasret ile yanmaya devam ediyorum. Evren bir yerden veriyorsa bir yerden alır derler hep fakat ben o fikirde değilim. Olmasını istediklerimizi oldururuz daima ve buna bilinçaltı denir. Bir de şöyle düşünmek gerek ; ya gerçekten istemiyorsak?
İstemesini bilmemek insanlık ilişkilerinde olduğu gibi kendimiz ile olan ilişkilerde de önemlidir. İstemesini bilmiyorsak hayat bize kötüyü göstermez, aksine o kötüyü biz yaratırız.
İstediğimizi alıncaya kadar adamadığımız adaklar, gitmediğimiz türbeler, üfletmediğimiz hacı hocalar kalmaz belki de. Dedim ya, ya gerçekten istemiyorsak?
Alacağımızı aldıktan sonra sırtımızı dönüveririz hayata, kendimizi eskiden olduğu yerine koyarız ve hayata teşekkürü erteleriz bu seferde.
Teşekkür etsek dilimize mi yapıştırdı halbu ki!
Biz insanız işte, ne önü belli ne arkası sadece tüketmeyi biliriz. Yaşamı, yaşatmayı, hayatı, hayatımızı, gençliğimizi, yaşlılığımızı, çocuğunu tükettikçe tüketiriz. Biz bilinçsiz üreyen birer makinayız. Sevgisiz makinalar...
Üremek yabani hayata özgü bir şey sanırdım ama görüyorum ki yaban hayatından daha çok yabanız.
Ölse üzülür müydüm? Bu sorunun cevabı için fazlasıyla arafta kalıyorum. Yabanlıktan oldukça nasibini almış bir kalp taşıyor sanki, iskele babası olmak kolayına geldi belki de. Halbuki o demirden dökme silindirlere kaç tonluk gemiler bile tutunuyor sabit bir şekilde ama sen bir avuç yüreği konduramadın şu eve.
Sevgiye aç bir yürekten daha çaresizini görmedim ben. Böyleleri ya çürük limana yanaşır ya da kendi kendine liman inşa eder. Ki böylesini görmenizi tavsiye etmem çünkü dalgalar çarpa çarpa zaten yosun tutmuştur artık, acıtmaz canını beklenmedik tusunamiler.
Makinayı bozan asıl nedeni, hiçbirimiz konduramayacağız birbirimize. Ya tusunamiler olacak nedeni ya da çürük çıkacak limanı. Koştuğu son düzlükte zemini suçlayan jokey kadar saçmalık.
Düşmeyecek gibi koşturuyoruz bu yaşamı, her birimiz bir diğerinin binicisiyiz. İnmeyecek gibi kırbaçlıyoruz koşturduğumuzu. 'Merhaba' dediğin yarın olmuyor belki de ve sen hayalini kurup kafanı hafif sağa yatırıp 'Hayat' diyerek iç çekiyorsun. İkinci çektiğin nefes ise kahkaha oluyor, dedim ya hayat işte.
Hayat ne zamandır ikinci nefesinde kahkahaya boğar oldu insanı?
Anmak eskidende bu kadar kısa mı olurdu?
Doksanlı yılların kıyısından geçip sadece havasını bir nebze içime çekerek yazdım her bir satırımı fakat dilim bu kadarına yetiyor çünkü şuan bulunduğum ortama kelimeler yetmez değil, satırlar kirlenir.
Hayatı, elimdeki tasoyu bir diğerine hızlıca çarpıp döndürerek ters düz etmek istiyorum sadece.
Hem de makina bozulsa bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANNEMİN PLAKLARI - Sevgi Neydi? (yazılıyor/AKTİF KİTAP)
General FictionSevgili Zeki Müren dinleyicilerine şu şekilde seslenmişti; 'Hepimizin son aşkı, son sevgisi; unutulması imkansız olan taze bir hatıraya dayanır. Onu gönül dağarcığımızda bir sır gibi ebediyen saklarız. Bu hatıra bazen solgun bir resim, bir yaprak, b...