Şüphe

109 50 70
                                    

Şüphe, yanlış olduğunu bildiğimiz halde doğru olarak adlandırdığımız yoldur, çünkü inanmak istemez insanoğlu, vazgeçmek istemez. Doğrusunu bildiğimiz yanlışlar ilk önce his denilen ruhani bölümümüzü tırmalar var gücüyle, daha sonra beden, akıl ve hayatımızın bütününü ele geçirir. Kademeli olarak yaşarız şüpheyi ama göze alırız hayatımızı yok etmeyi.

Önceden içimdeki sıkıntı ya da yaşadığım üzüntü eşliğinde sohbet ederdim kendimle. Şimdilerde öyle değil, ellerim kendi satırlarında konuşurken gözlerim hayallere dalmakta, kendini sıkmaktan titreyen dudaklarım ise klişe cevaplar ile insanları oyalamakta. Sahi oyalamak demişken, ne de güzel beceriyoruz şu sahte yaşamın sahte insanları olmayı, sahteliğimizin açık sularında dalgalarla boğuşup oyalıyoruz şu gariban iyi duygularımızı.

Halbuki bir nefes alsak, çırpınmasak. Çırpındıkça batacağız biliyoruz ama hala çırpınıyoruz, tıpkı şüphe gibi...

Göz kapaklarım ağırlaşırken direniyorum, daha fazla aklımdakileri sarf edebilmek için. Alınmak yok, mühim olan sizin yazdıklarımı anlamanız değil, benim anlamam. Zira ben anlayamıyorken sizden bu zorluğu göğüslemenizi isteyemem.

Her birinin ayrı faydaları olan bitkilerim demlikte demlenirken, her gün uyumak için girdiğim yatağımdan, karanlığın odamı terk edip, günü, günün bana sunduğu zorunlu merhabalarıyla karşılamak durumunda kalıyorum. Sanırım elimde olsa evrenin ışıklarını kapatırdım. İşin tuhaf yanı karanlıktan korkuyor olmam, imkansızlık içerisinde imkan umutlarıyla beklemek gibi birşey bu.

Hepimiz hergün milyonlarca kez kandırılmaya maruz kalıyoruz, kimimiz cevabını veriyor kimimiz ise ne olduğunu anlamıyor bile. Ümit, ağlarkenki gülümsemektir. İnanç ise, ağladıktan sonraki gülümsemektir. Kandırılmak adlı uçurumdan ümitlerimizi savursaydık o ucu sivri, sert kayalıklara, kalırmıydı bizden bir parça içerisindeki inanç?

Amacımız ne yenebilmek bu kirli düzeni ne de yok edebilmek. Biz ümitlerimiz yok olsun istemiyoruz, inançlarımız körelmesin, şüphe diktatörlüğünde yönetilmeyelim istiyoruz. Biliyoruz ki yolumuza taş koyan da, baş koyan da sadece bizleriz.

İçimizdeki pozitif nimetlerin üzerine kimse basmasın diye, yerden alınıp yüksek duvarların üzerine kaldırılmış ekmek misali uzağımızda koyduk. Fakat onu oraya koyan da kendimiziz...

Her kahraman gibi erken göçtün şu pamuk ipliğiyle ördüğün güven merdivenlerinden, oysaki mumları yakılı duruyordu ışık yolundaki gönlüm. Gördüğüm en son ışık parıltısı sendin, sarıldığın sarmaşıklar soldu artık benliğim daima ateşe yakın. Dindirdiğin şüphelerimi terk etme fitili ile ateşledin, caddeye uzanmış tüm duygularım, kalabalığın içindeki yalnızlığıma yanıyorum.

Sevdiğim şey bendeki sen miydin, yarattığım hayal üstü kişilik miydi?

Gölgesinde dinlendiğimiz söğütü kesmişler, mutsuzluktan çürümüş ve yaşamaya yasaklanmış bedenlerimiz sevişiyor keşkeler ile. Keşkeler ile dolu olan sendin aslında, çünkü ben kalbimle geldim sana.

Masum gözlerimizi kem gözler, tatlı dillerimizi sivri diller aldı. Kaybettikçe savrulduk, ormanlarımız ile kül olduk, insan iken insanlığa kul olduk, sevginin içerisinde sevgisizlikle şüphe dolduk.

En son gördüğüm rüya dönüyor eski bir pikap üzerinde, yarım kalmamak için seviyorum sevmeyi, aynı sen ve ben gibi yarım kalmamak için...

Şüphe etmemek için..

ANNEMİN PLAKLARI - Sevgi Neydi? (yazılıyor/AKTİF KİTAP) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin