Çılgın bir kaos ortamında bir oraya bir buraya sürükleniyoruz, sessizliğimiz çığlık gibi sağır edici. Kimse kimseye "neden?" diye sormuyor, kendi bedenimizde kayboluyoruz. Bakmaya kıyamayan aşkların yerini alan ve adına aşk denilen şu şiddet içerikli duygu yükünü kim kabullenir. Nadir bulunan güzellikleri çoktan yok etmişken hala "geç değil" diyoruz.
90'larda kaybetmeye başladık 2000'lerde tamamen köklerimizi söktük. Velhasıl konuşulacak çok konu var ama biz sürüklemeye alışmışız. Çiçekler de, sevgiler de soldular ve yıprandılar.
"Gel bana, sor bana sevgi bu mu diye?" sözlerindeki, sitem yüklü ritimleri görebiliyorum.
Seçtiğimiz ışıklı yolda çoğumuz yalnızlığa mahkum olarak, enerjimizin yettiğince aydınlatırız yolumuzu ve biliriz ki tek kişinin aydınlattığı bir yere kadardır. Sevgiyi sorduğumuz ve kapısını ufak tıkırtılar eşliğinde çaldığımız çoğu kapı yüzümüze tokat gibi kapanırken, vazgeçmek ile vazgeçmemenin eşiğindeki talihsizlik çukurunda dönüp dururuz.
Sevginin genel hatlarını inceliyoruz fakat hatları tahmin etmekten incelemeye vakit bulamıyoruz. Dokunuşlarımızın sonunda yalvarmak kafi gözüküyor, hak denilen sadece üç harf olarak sözlükteki yerini korumakta.
Ters giden bir durumun ardından başarmayı hedeflemek yerine talihsizlik adı altında kenara çekilmeyi tercih görüyoruz. Biz bozuluyoruz ve bozuyoruz, yıkımlarımızı kaçak inşaat ile üzerini örtmeye çalışıyoruz.
Çocukluğumu dolu yaşadığımı etrafımdaki çocuklara bakınca daha iyi anlıyorum, sokaktan içeri girmeyen bizler ve cam fanustan çıkamayan robot beyinler. Sistematik bir çöküşte ne yapacağını bilemeyip yeşil ekran veren yeni nesil bi hayli istikrarlı.
Bizler en azından acil durumlarda çıkar yol bulmaya çalışıp pes etmeyen tarafız, tabiki herkes için geçerli değil bu. Bizlerden de maalesef ki cam fanusa hapsolmuş robotlar mevcut. Halbuki tek derdimiz okuyamayacağımız güzel kitaplar olmalı.
Talihsizlikler aldı başını gidiyor kervanda, başını çeken bilge olsa dahi arka tarafa ulaşıncaya kadar laf değiştirir haldeyiz. Kimin ne yaptığı, nerede olduğu gibi kişisel bilgiler ile kendi hayatlarımızda daha çok ilgileniyoruz ve bunun sonucunda sevginin tanımını utanmayıp tarayıcıda aratır hale geldik.
Asla pencereden bakmaktan vazgeçmeyip, yağmur bulutlarının arkasına saklanmış olan güneşi göremeyen bizler bahanelere sığınmamalıyız. Ömrümüzün boğumlarında dikkatimizden kaçan her bir düğümleri, düğüm olarak boğumlara takılı kalmasının sebebiyeti talihsizlik değildir. Çuvaldızı biraz kendimize batırmalıyız sanırım.
Yanımıza kalır sandıklarımız yüzümüze tokat gibi çarptığı vakit anlamamızı umuyorum bazı durumları. Ummaktan başka çare gelmiyor elimden. Yüzümüzü, kayaya çarparak dayanıklı hale getirdik yaşadıklarımız yüzünden. Fikirlerimiz, karşılaştırma doğrultusunda ilerlediği vakit kalbimiz yeniden atmaya başlayacaktır.
Sığındığımız tabir ile 'umalım ki talihimiz dönsün'.
![](https://img.wattpad.com/cover/201421817-288-k311501.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANNEMİN PLAKLARI - Sevgi Neydi? (yazılıyor/AKTİF KİTAP)
General FictionSevgili Zeki Müren dinleyicilerine şu şekilde seslenmişti; 'Hepimizin son aşkı, son sevgisi; unutulması imkansız olan taze bir hatıraya dayanır. Onu gönül dağarcığımızda bir sır gibi ebediyen saklarız. Bu hatıra bazen solgun bir resim, bir yaprak, b...