Ayrılıkların değişmediği bu dünyada bir de üzerine insan yükü eklenmektedir. Geçer dediklerimizin yerini, 'şu zamanlar ne güzeldi' iç çekişleri yer alır. Nasılsa hayat devam ediyor kategorisi içerisinde gün be gün yok oluşlarının edasında kökleri tam tutunamayan bir ağaç gibi heyelanda gözden kayışımızı izliyoruz.
Hayat bize en dibi gösterebilir, hayat bizi acıdan kıvrandırabilir ve hayat bizi vazgeçirmeye çalışıyor gibi gözükebilir. Yanılma! Bu hayatın bizi en hızlı fırlatışına sahip olmamız için ön hazırlığıdır.
Hazırlıklar sizce sıralı mıdır?
Tıpkı büyüklerimizin bize aşılamaya çalıştığı ve adına 'hayatın gerçekleri' dendiği o müsvedde parçadan söz ediyorum. Büyüdükçe hayal kurmak her insanın harcı niteliğini taşımıyor ne yazık ki. Küçükken adeta bulutların üzerinde gezinircesine kurulan hayallere şimdilerde gen vurulmakta, ne ahmakça ama…
Önümüze set kurmak isteyenler hayalini yaşayamayacak kadar cesaretsiz olup, çabasızlığını ise hayatın gerçekleri üzerine suç atacak kadar kambersizdir. Niteliksiz olmak insanın kendi kendine yapacağı en büyük kötülüktür. Dünya evindeki nitelikten bahsetmiyorum, duygusallığın harcı ile yoğrulan satırlara bu haksızlığı yapmayalım.
Gelelim sıralı olmaya…
Aklımızın erdiği vakitten mütevellit olsa gerek ki, bize hep bir şeylerin sırası ile olması gerektiğini öğretmeleridir. Kimse hayal kurmamızı istememekte, onun yerine ise akıl kullanmamız gerektiği fikrinde bizleri diretmekte. Her şeyimize karışan bir toplum ile iç içe olma halinde bulunuyoruz artık neredeyse. Her şeye karışılan fakat hiçbir yardım girişiminde bulunmayan bir toplum…
Hayal kurmak küçüklükte mi kaldı sizce?
Kanayan dizlerimizin, alçıda olan kollarımızın, dikiş atılan kaşlarımızın olmasını umursamadan sokak sokak koşuşturan çocuklardık bizler, ne ara bu kadar cesaretsiz olduk?
Her çocuk bir diğerinin yaralarını bilirdi belki de bundan dolayıydı masumiyet, aynı yaraları taşıyor olmaktan. İzlerimizin tenlerimizde hala ev sahipliği yapmasına rağmen eskisi gibi koşamıyor oluşumuz da acı bir gerçek.
Tam da bundan bahsediyorum!
Şimdi koşmaz isek ne vakit koşacağız?Şimdikilerde oluşan yaraları insan insandan saklamakta. Yalnız atlatabilineceği kanaatinde olunup, bazen şairlerde derdine tercüman arayan bir şiirkolik, bazen şarkıların namesinde kendi notasını bulmaya çalışan bir bestekar ve bazen ise aklındakilerin fazlalığına dayanamayıp yazarlığın kalemini aşındıran, kağıt yığınları içerisinde kaybolup giden bir beden halini alıyor.
Kendimizi kolayca bulduğumuz, acılarımızı hiçe saydığımız ve kanayan dizlerimize rağmen bakkaldan alınan bir şişe gazoz ile kaldırım kenarında keyfimizi yerine getirmek her ne kadar basit gibi gözükse de, kabul edelim ki hiçbirimiz artık yaşadığımız anı acılarımız ile yıpratmamayı tercih etmiyoruz. Acının hiç geçmeyecek bir yük gibi omuzlarımızda tepinmesine müsaade ediyoruz.
Unuttuğumuz bir şey var; 'Her sabahın bir gecesi varsa, her gecenin de bir sabahı vardır'.
Yaralanmamızın en sevdiğimiz yanı, kabuk tutan yarayı kaldırarak tenimizin iyileşmesine yardımcı olmamız çabasıydı. Kalp yarası gözükmüyor olabilir fakat, üzerini başka şeyler ile kapatmak sizi iyileştirmez. Kabuklarımızı bazen canımız acısa dahi tırnak uçlarımız ile tıpkı çocukluğumuzdaki gibi kaldırma cesaretinde bulunursak şayet, armağanlarını kat be kat alacağızdır.
Bırakın kalbiniz hava alsın.
Bırakın hayalleriniz yelken alsın.Ve inanın ki cesaretiniz sizin en büyük hazineniz konumunu alacaktır. Bu gün sizi küçümseyen yarın size şakşakçılık yapacaktır.
Hiçbir kötülüğe aldırış etmediğimiz vakit, kendimizi bulup sevdiğimiz vakittir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANNEMİN PLAKLARI - Sevgi Neydi? (yazılıyor/AKTİF KİTAP)
Ficção GeralSevgili Zeki Müren dinleyicilerine şu şekilde seslenmişti; 'Hepimizin son aşkı, son sevgisi; unutulması imkansız olan taze bir hatıraya dayanır. Onu gönül dağarcığımızda bir sır gibi ebediyen saklarız. Bu hatıra bazen solgun bir resim, bir yaprak, b...