Ölümlü olduğunun bilinciyle yaşayan tek canlı insan, fakat yaşayacağı alanı katlettiğini gördüğümüz canlı da insan. Belkide Üçüncü Dünya Savaşındayızdır, kapitalizme esir dünyalının kendi hayatını yok etme savaşı...
Yaşamını devam ettirmesi için içtiği suyun kaynağını zehirleyen, ekmeğini aldığı toprağı kuraklaştıran, soluduğu havayı bağrında siyahlaştırandır insan. Sahi, günümüz insanının toplu eylemi değilmi bunlar.
Günden güne hızla sürdürülen bu savaş, kendi türlerini kendileriyle yok etme kavgaları, kendi kendimize tehdit olmak gibi birşey değil
midir?Sana ve size dökecek göz yaşım kalmadı belkide, ondandır ağlayamamam. Kafamın içerisindeki sarsıntı eşliğinde yıkılıyor hatıraların ve hatıralarınız. Dillerimiz aynıyken ne olmuştu ki sana, bana, bize ve insanlığa?
Nereye gidiyorduk bu göçebe hayatta?
Pişmanlığı satır satır yazmak isterdim ne anlama gelir diye, ama kürkçü dükkanı misali olunacaksa eğer neden kelimelerimi hibe edeyim ki sizlere?
Toplama kampı misali yaşıyorsak hayatı, oyuncağı olmaya da mahkumuzdur öyleyse. Kimimiz bir adım öte için gemileri yakar, kimimiz limanları, kimimizse insanları...
Hayatın dersleri veyahut cilvesi adını alıverir bir anda yaşadıkların. Kötü yaşamlar ders iken; 'Neden iyi yaşamların bir tabiri yoktur?' diye sorgulamaz insanoğlu. Biz alışmışızdır köreltmeye, kör görmeye, hep böyle değil miydi zaten?
Saf suya zehir verilir yavaştan, ilk önce berraklık yok olur gözden, sonrasında hammadde diye birşey kalmaz senden, benden, bizden, bunun adı da; derstir, büyümektir...
Eğer böyleyse bu devran, benim hayatta alttan dersim var demektir. Eğer böyleyse bu yaşam, daima küçük kalacak bir ruhum var demektir.
Çamur atacaksan hayatlara, unutma ki ilk senin ellerin kirlenecek. Su ve sabunla geçecek lekelerden bahsetmiyorum, ruh boşluğudur onun adı, hissizlik, tarif edemediğin acıdır o. Sonrasında koca bir pişmanlığın yerini alacaksın ve o duygunun ömürlük esiri olacaksın demektir belkide.
İnsandır insanı seven, insandır insanı körelten ve yine insandır insanlığı katleden. İçimizde hem iyi var hem de kötü, şükür ise sadece camilerde birer gürültü. Bilmiyoruz ki biz şükretmenin ne demek olduğunu, az ile çoğun lafını yapanda bizleriz, doğan yeni bir güne merhametsiz uyanan da.
İnsanlar arası savaş, insan adlı canlının hayata karşı topluca sürdürdüğü bu yok etme savaşının yanında çok küçük kalmaz mı?
Kendi varlığını acımasızca yok eden tek bir canlı var oda insan, eminim ki bu konuda insana özenecek herhangi bir canlı türüde yoktur. Hangi canlı kendini yok edecek bir ortam için seferber olup, aptallaşmayı ister?
İnsan varlık nedenini yokluk ile tanımlayandır aynı zamanda ve biz her şekilde benzersizliği seçiyoruz hayatta.
Varlık nedenine değil de, nasiplenmediği, birşeyin birşeyi olmayandır insan. Hayvanlar aleminde, bitkiler aleminde değilde bir tek insanlar aleminde böyledir bu düzen. Yokluk içindeki varlığa tapan, varlık içerisindeki yokluğa inanandır insan. Birde bunu akılla süslerler elbette, bizi diğer canlılardan üstün kılan bir özellikten söz ediyorum; akıl...
Akıl taşımak gibi bir yüceliğe sahipken, onu yoklukta ordan oraya taşımak gibi bir cüceliğe de sahiptir insan. Akıl cinlik doludur, iş bilgeliğe gelincede 'yaş geçti' yoludur.
Ne tür bir canlıyızdır ki biz; bu aklı hayvana dayatsak nesli tükenir, bitkiye aşılasak tutmaz bile. Bizim gibi düşünebildiğinden mi? Hissedebildiğinden mi?
Peki, akıl bunun neresinde?
Ölüsünde mi?
Dirisinde mi?Hangi canlı senin benim gibi uyuşuk? Hangi canlı dostuna, düşmanına, varlığından doğduğu kaynağına, canını tehdit eden varlığına kör göz?
İnsanlık bunun neresinde?
Akıl bunun neresinde?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANNEMİN PLAKLARI - Sevgi Neydi? (yazılıyor/AKTİF KİTAP)
General FictionSevgili Zeki Müren dinleyicilerine şu şekilde seslenmişti; 'Hepimizin son aşkı, son sevgisi; unutulması imkansız olan taze bir hatıraya dayanır. Onu gönül dağarcığımızda bir sır gibi ebediyen saklarız. Bu hatıra bazen solgun bir resim, bir yaprak, b...