Kalabalığımdır Ayrılık

99 37 19
                                    

Tarih tekerrür etmeyi sevmez, yalnızca uyum sağlamayı ister. Bu yüzden sessizliği bozmaya değecek cümleler kurmalı hayatta. Sessizlikte, kulağımıza fısıldanan melodidir şeytanın tatlı dili ve ne kadar sessiz yol alırsak o kadar fısıltı çalınır kulağımıza, zifiri gecede. 

Belli ki hayatta tek güven kaynağımızdır Tanrı çünkü, bir tek o kabul eder veresiyeyi. Ne kadar yalnız kalırsak o kadar yakınlaşırız ona, halbuki daha önce de yalnızlaşmıştık kalabalıkta. 

Fısıltılar, Tanrı ile aramıza girmekte, unutma ki onlar parayı peşin olarak alanlar. Veresiye Tanrının işi, insan ve şeytanın değil.

Sana, şeytanın kulağıma çığırdığı fısıltı eşliğinde cehenneme git derdim, fakat sen zaten oradasın. Sen tarafından adım adım yalnızlaştırılmıştı bu beden, neyse ki benim amacım belli; ölmeden yaşamak. Herkes ölür fakat kimse yaşamaz. 

Hiç kimse, ölümlü bir bedene sahip olmaktan habersizce vicdansızlaşır hayatta. Ellerimiz omurgamıza değmemiştir belli ki, hissetme arzusu sadece arzu olarak kelimelerde asılı kalmıştır. 

Viyolonsel eşiği hissi uyandıran, sırtındaki narin ve ayrı ayrı boğumlara sahip olduğunu adım adım gördüğüm omurganda temas ettim tellere. Her vuruşta titreşimin, seninle bir bütün olarak gördüğüm bedenimdeki can direğinden geri döndü sana. 

Eşsiz yeşillikte olan  botanik bahçelerindeki sarmaşıklar gibi sarıldık, son kez. Sarmaşık bitkilerin, sarmaşık olmayan istekleriydik seninle. Hissetmeyi, arzulamayı hangi anlatım biçimi sana olan düşkünlüğümü tekrarlar ki. 

Ayrılık, bir olmaktan daha yakın. Atomlar parçalanır, moleküller ayrılır, çocuk ana rahmini terk eder ve sen de beni. Evren yasasıdır bu. Ne kadar uzak, o kadar yakın ilişkisi. Artık kiminle olacağını kıskanmadığın bir bedenin, aynı ağızla  bir başkasıyla da olamayacağını bilmektir. 

Hükümsüzlüğü sonlandırabilir miydin bu dünyada?  

Hiç var olmamış gibi yaşama isteğin dört bir tarafını sarmışken, nasiplenemediğinde kaldı belli ki kırıntıların. Güçlü duyguların yerini, güçlü arzular almıştı şu son yıllarda. Bu yüzden insan nasiplenemediğini hep en üste koymuş, sonra da mundar lakabını takı vermişti pişkince. 

Hep en üste koyduklarımızdı bizi yalnızlaştıran. Koparırcasına vurduğumuz her telin tınısı, hayatın çığlığıydı bu yüzden. Bizim atamadığımız her çığlık, gökyüzündeki bulutlardı sanki. Kalabalığımız ise çoban yıldızının parlaklığı kadar yalnız. 

Ekolojik denge gereği diyerek kabullenmiştik bu yaşantıyı. Ertesi ve sonrakileri hesapsızca kalabalığa hapsedip ellerimizi açmışızdır göğe, kabul olur muydu sence? 

Şimdi kaç yoğurdu üflemeli yemek için? 

Tarih belki tekerrür etmemekle yükümlüydü fakat, biz kendimizi tekrarlamakta hükümlüydük sanki. Oysa ki, hayattaki tek müebbet ölmeden yaşamaktı. 

ANNEMİN PLAKLARI - Sevgi Neydi? (yazılıyor/AKTİF KİTAP) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin