Kapıyı hiç çalmadan açtı ve içeri girdi. Christian elinde içki bardağıyla masasının başında oturuyor, önünde pek çok kâğıt parçası olmasına rağmen hiçbirine dikkat ediyor gibi görünmüyordu. Kapının saygısızca açılmasını sorgulamak üzere başını kaldırdığında Lillian'ı görünce sıkıntıyla iç geçirdi.
"Yine ne istiyorsun Lillian? Meşgulüm seninle uğraşacak vaktimin olmadığını göremiyor musun?" diye söylendi.
Lillian yine azarlandığı için utanmıştı. Başını eğerek ellerini inceliyor gibi yaptı.
"Ben... Seni rahatsız ettiğim için üzgünüm ama Catherine'i göremedim. Nerede olduğuna dair herhangi bir fikrin var mı diye sormaya geldim."
Christian elini umursamadığını belirtircesine salladı.
"Bilmiyorum, odasında olması gerekiyor. Sabah ben çıkarken uyuyordu. Ondan sonra da hiç aklıma gelmedi."
Lillian başını iki yana salladı.
"Hayır, odasında yok ve aşağıda da değil. Senin yanında olabileceğini düşünmüştüm. Rahatsız ettiğim için özür dilerim. Fakat onun senin bilgin dahilinde olmadan dışarı çıkabileceğini bilmiyordum."
Christian oturduğu yerden kalktı. Ve Lillian'a yaklaştı. Bu sefer yüzü ciddiydi.
"Zaten benim bilgim olmadan dışarı çıkamaz. Ama anlaşılan Catherine beni hiçe sayarak bir işe kalkışmış. Şu anda buna dair yapabileceğim hiçbir şey yok. Geldiği zaman nerede olduğuna dair uzun bir konuşma yaparım. Sen kendine uğraşacak başka şeyler bul. Hem kardeşimden uzak durman onun için daha iyi olur."
Lillian bundan hiçbir şey anlamamıştı. Neden böyle bir şey yapsındı ki? Ama kısacık bir an sonra kafasında bir ışık yandı. Uzak durmalıydı, çünkü yaptıklarıyla ona kötü örnek teşkil edecekti. Christian bu yüzden Lillian'ın Catherine'den uzak durmasını istemişti. Üstelik bunu daha önce de söylemişti. Ama bu kaz kafalı, Lillian'ın Catherine'i canı pahasına koruyacağını ve zaten bu yüzden bu kadar çok endişeli olduğunu anlayamıyor muydu? Şu anda her ne kadar sakin olması gerekse de Lillian sinirlenmişti.
"Catherine'i korumaya çalışıyorum. Onun için endişeleniyorum fakat sen bunu bile anlamıyorsun. Dinle beni! Catherine'in bir daha dönmemesi gibi bir durum söz konusu olabilir. Ve içimden bir ses şu anda tam da düşündüğüm şeyi yaptığını söylüyor. Durham'ın Catherine'in peşinde dolaşıp durduğunu fark etmiş olacağını düşünüyordum, ama görüyorum ki sen kendi alemine dalmışsın. Beni buradan kovduğun gün Catherine'e veda etmeye gittiğimde elinde bir mektup vardı ve ben odaya girdiğimde korkuyla onu saklamaya çalıştı. Fazlasıyla yorgun olduğum için bunu onunla o gün tartışmadım ama Catherine'e gelen mektubun ondan olduğuna eminim. Değilse benden bunu saklamaya çalışmazdı. Gitmeden önce aramızın açık olduğunun sen de farkındaydın. Sorun Durham'dı. Catherine onu gördüğünden beri ona karşı bir şeyler hissediyor. Bunu törpülemeye çalıştım ancak her seferinde daha fazla yaklaşmasına sebep oldum. Durham'ın ona yaklaşmasının sebebinin ise kesinlikle sevgi olmadığına eminim. Senin ona yaptıklarından dolayı senden intikam almaya çalışıyor. Catherine'in kalbini kıracak. Christian... Eğer şu an birliktelerse Catherine'in adını kirletecek ve sizin de öyle."
Christian Lillian'ın her kelimesiyle daha da öfkelendiğini hissediyordu. Fakat ona kaba davranmak, bağırıp çağırmak öfkesini yatıştırmayacaktı. Sakin tutmaya çalıştığı gergin sesiyle sordu.
"Peki bana neden daha önce bir şey söylemedin? Sana bana söylemek istediğin herhangi bir şeyin olup olmadığını sormuştum. Buna her şey dahildi. Ve sen bana yine yalan söyledin öyle mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGARLA GELEN
Historical FictionLillian Bennet, sosyetenin en havalı ve en olaylı Leydisi idi. Bir erkek kadar serseriydi ama içinde kimsenin bilmediği, derin yaralar gizliydi. Aşkı onun hem kaderi, hem de lanetiydi... Damien Christian Maine ise aile yadigarı zekası ve yakışıklılı...