Christian deli gibi at sürerken kulağında yalnızca Lillian'ın yalvarışlarının sesi vardı. Ne atının yolda çıkardığı ses, ne hızdan kaynaklanan rüzgarın uğultusu... Herşey silinmişti sanki. Lillian o kadar yaralanmış görünüyordu ki Christian onu bu kadar üzerek doğru şeyi yapıp yapmadığını düşündü. Ama geri dönüp de yenildiğini hissettirmeyecekti Lillian'a.
Kulübün kapısından girdiğinde şehirde hızla yayılan dedikodu sayesinde ilgi odağı oldu. Lord Slavery'e karşı Lillian'ı sahiplenirken söylediği nişanlandıkları haberini herkes duymuştu. Şimdi de etrafı tebrik etmek için yarışan sahtekarlarla doluydu. Christian hepsine sabırla katlandı. Sonunda bara yaklaştığında Annabel'i elinde bir bez ile bardak kurularken buldu. Annabel ona bir göz attıktan sonra arkasına döndü ve kuruladığı bardakları yerleştirmeye koyuldu.
Kuru bir sesle,
"Hayırlı olsun," dedi.
"Evleniyormuşsun."
Christian iç geçirdi. Kıza onu rahatlatması için gelmişti, daha da germesi için değil... Boş konuşmalara dayanamadığını bilecek kadar tanıyordu onu Annabel. Ama şu anda tüm bunların bir önemi yokmuş gibi davranıyordu.
"Sen de başlama Anna, şimdi kaldıracak durumda değilim."
Kız sabırla geri döndü. Derin bir nefes aldıktan sonra,
"Öyleyse burada ne işin var? Ne istiyorsun Christian?" diye sordu. Christian gözlerini kızın gözlerine kilitleyerek,
"Ne istediğimi çok iyi bildiğine eminim." diye cevap verdi.
Kız kaşlarını çattı.
"Seni anlayamıyorum, biriyle nişanlandın ama şu an benim yanıma geliyorsun. Gerçekten amacın ne?"
Christian uzanıp kızın elini tuttu.
"Hiçbir şey değişmeyecek Anna, evlendikten sonra da herşey aynı kalacak. Bunun için söz veremesem de böyle olması için çalışacağım. Bu açıklaması karışık bir durum. Şimdi... Çabuk hazırlan. Benim acelem var. Bu sefer de eve gidemiyoruz. Bir yer bulacağız."
Kız elini Christian'ın elinden kurtarıp diğer elindeki bezi bıraktı ve barın arkasından ayrıldı. Pelerinini ve çantasını sinirli hareketlerle kapıp Christian'ın arkasından çıktı.
* * *
Annabel Christian'ın ilk defa bütün hırsı ile kendisine sahip olmasına sessiz kalamamıştı. Canını acıtıyordu ve Christian bunu umursuyormuş gibi davranmıyordu.
"Christian! Yavaşla ya da dur, tamam mı? Canım acıyor!" diye inledi. Christian ancak kızın acı çeken sesini duyduğunda kendine gelebildi. Hızını azaltarak üzerinde nazikçe gidip gelmeye başladı. Annabel'in alnına bir öpücük kondurup kulağına,
"Özür dilerim." diye fısıldadı. Kız ancak o zaman rahatlayabildi ve korkuyla gerdiği kaslarını gevşetti. Christian'ın hareketlerinden yeniden zevk almaya çalıştı.
Christian kızın tatmin olduğunu anladığı anda kendini bıraktı ve terli bedenini kızın yanına attı. Christian'ın kendisine sarılmaması üzerine Annabel yan dönüp bir kolunu başının altına alarak Christian'ı izlemeye başladı.
"Bana neler olduğunu anlatacak mısın?" diye sordu.
Christian bir süre sessiz kaldı. Doğrusu anlatıp anlatmamak konusunda kararsızdı. Annabel'e güvenebileceğini biliyordu. Ona söyleyeceği bir şeyi başka insanlarla paylaşmayacağına emindi. Zaten bunun için yeterli sosyal çevresi yoktu. Annabel çalıştığı kulübe uğrayan onca insana rağmen, yalnızlığı seçmişti. Kendi özel dünyasına yalnızca Christian'ı dahil etmişti ve şimdi onu da kaybetme tehlikesi içindeydi. Christian onca zaman geçirdiği bu kıza bir açıklama borçlu olduğunu hissetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGARLA GELEN
Fiksi SejarahLillian Bennet, sosyetenin en havalı ve en olaylı Leydisi idi. Bir erkek kadar serseriydi ama içinde kimsenin bilmediği, derin yaralar gizliydi. Aşkı onun hem kaderi, hem de lanetiydi... Damien Christian Maine ise aile yadigarı zekası ve yakışıklılı...