Christian ve Lillian'ın evlenmelerinin üzerinden iki buçuk ay geçmesine rağmen aralarında hiçbir şey değişmemişti. Christian Lillian'ın soğukluğuna içerliyor, bundan dolayı o da aynı soğuk tavırlarla yaklaşıyordu. Ona en son birlikte olduklarından beri dokunmamıştı. Annabel'e de uğramıyordu. Hatta uzun süredir onu aklına bile getirmemişti.
Yağmurlu bir günde kapı çaldığında Christian çalışma odasında çalışmaktaydı. Hampton odaya girdiğinde Christian başını masasından kaldırdı. Uşağının onu önemli olmayan bir konu yüzünden rahatsız etmeyeceğini biliyordu.
"Ne oldu Hampton?" dedi.
Hampton,
"Efendim, genç bir bayan sizinle görüşmek istiyor." dedi. Sesindeki belli belirsiz ton bu görüşmenin pek de hayırlı geçmeyeceğinin sinyallerini verir gibiydi.Christian yerinden kalkıp kapıya doğru yürüdü.
"Kim olduğunu biliyor musun?" diye sordu. Hampton başını salladı. O kadına nasıl hitap etmesi gerektiğini bilemiyordu. Leydi diye hitap etse Lillian'ın Leydiliğine saygısızlık olurdu.
"Şey, Efendim... Bayan sizi görmek zorunda olduğunu, görene kadar da bekleyeceğini söyledi."
Christian hemen aşağıya indi. Misafir odasından içeri girer girmez karşısında pelerinine bürümüş Annabel'i görmeyi düşünmemişti. Ancak şaşkınlığı yerini kısa sürede kızgınlığa bıraktı.
"Burada ne arıyorsun?" diye sordu Annabel'e.
Annabel karnını tutarak oturduğu koltuktan kalktı ve Christian'ın karşısına geçti.
"Bu mu Christian? Burada ne arıyorsun diyerek mi karşılıyorsun beni? Uzun süre görmediğin için özlemişsindir diye düşünmüştüm oysaki."
Christian Annabel'in kolunu tutup sıktı.
"Annabel burası benim evim! Karım da burada yaşıyor, bilmem farkında mısın? Seni buraya girerken gören birileri olursa onu ne duruma düşüreceğimizin farkında mısın?"
Annabel kolunu Christian'ın kıskacından kurtardı.
"Eskiden onun ne duruma düşeceğini çok fazla düşünmezdin. Şimdi onu düşünüyorsun Christian... Bana ne durumda olduğumu görmek için bile uğramıyorsun. Ardından ne hale geldiğimi bilmiyorsun. Sana güvenerek kendimi ne hale düşürdüğümü de bilmiyorsun. Şimdi ne durumda olduğumu söylemek için ben geldim ve karşılaştığım tavra hayran kaldım doğrusu!"
"Seni ihmal ettiğim doğru Annabel. Ama sırf bunu yüzüme vurmak için evime kadar gelmemeliydin. Bana bir not yazıp güvenilir bir yolla iletseydin ben seni ziyarete gelirdim. Buraya gelmemeliydin."
Annabel Christian'a biraz daha yaklaşarak sordu.
"Neden geldiğimi sormayacak mısın peki?"
Christian derin bir nefes alarak sinirlerini yatıştırmaya çalıştı. Sonrasında,
"Neden geldin Annabel?" diye sordu.
"Dikkatini çekeceğini sanmıştım Christian. Karnımı tutarak kalktığımı fark edersin sanmıştım. Ama sen karınla öyle meşgulsün ki, beni fark edemiyorsun. Bu arada... Karının da benim kadar kilo almadığını umuyorum. Senin ilgini üzerinde tutmak istiyorsa dikkat etmesi gerekecek."
Christian bu cevapla bir anda tedirgin oldu. Annabel'den biraz uzaklaşarak onu inceledi. Biraz kilo almış gibiydi ve bunun Lillian'dan da gözlemlediği kadarıyla ne anlama geldiğini biliyordu.
"Lütfen bana düşündüğüm şey olduğunu söyleme.." diye fısıldadı. Annabel gülümseyerek başını salladı.
"Evet aşkım, sanırım doğru şeyi anladın. Hamileyim. Emin olana kadar beklemek istedim. Ve şimdi bunu sana haber vermek için geldim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGARLA GELEN
Historical FictionLillian Bennet, sosyetenin en havalı ve en olaylı Leydisi idi. Bir erkek kadar serseriydi ama içinde kimsenin bilmediği, derin yaralar gizliydi. Aşkı onun hem kaderi, hem de lanetiydi... Damien Christian Maine ise aile yadigarı zekası ve yakışıklılı...