Lillian küçük Brandon ve ikizlerin peşinden merdivenlerde koşarken bağırıyordu.
"Sizi babanıza şikâyet edeceğim! Brandon, Diana, Elisa! Hemen durun! Aman Tanrım, şimdi doğuracağım."
Bu canavarlarla uğraşmak ve onları toparlamaya çalışmak imkansızdı. Altı aylık hamile hali ile bunu yapmaya çalışmak ise tam bir aptallıktı.
Şimdiki koşuşturmanın sebebi ise damadına karşı hala acımasız davranan büyükanneleri Alice'in elbiselerini kumaş yığını haline getirerek üzerinde oyun oynamalarıydı.
Lillian bunu nasıl yaptıklarını anlamamıştı.
Onları bir anlığına boş bırakmış, bu ihmalini annesinin çılgın çığlıklarıyla anlamıştı.
Olay yerine ulaştığında çocukları kıkır kıkır gülerken, annesini de kumaş parçalarını elinde tutup çığlık çığlığa bağırırken yakalamıştı. Ardından gelense büyük bir koşuşturmaydı.
Christian'la kaçıp evlenmelerinin ardından büyük bir skandal yaşanmıştı. Geri döndüklerinde Connor'ın Christian'ı vurmamasının tek nedeni Lillian'ın buna engel olmasıydı. Annesi bu yaptığını asla affetmezken babasını yumuşatmak o kadar da zor olmamıştı.
Adrian'ı kilisede bir başına bırakmış olmanın bedeli ise o kadar kolay ödenmemişti. Lillian'ın yaptığını asla affetmeyeceği kesindi. Bu olayın tek iyi yanı olarak Christian'ı düelloya davet etmemesine şükretmelilerdi.
Ve aradan geçen dört senenin ardından Lillian tekrar hamileydi.
Çocukların koşuşturmayı bırakmasını son tehdidi sağladı.
Annelerine bir zarar gelmesinden çok korkuyorlardı. Yüzlerindeki korkuyla oldukları yerlerde dururlarken Lillian yüzünü örten parmaklarını aralayarak istediği etkiyi sağlayıp sağlayamadığına baktı. Gördüklerinden memnun kalarak çocuklara belli etmeden kıkırdadı. Oyunu biraz daha kızıştırmaktan zevk alacaktı.
Tırabzanlara dayanan elini çekip merdivenlerin son basamağına çökerken boşta kalan elini karnına dayadı.
"Ah... Bebeğim!" diye inlerken ufaklıklara tekrar kaçamak bir bakış attı.
Üç yumurcağın oldukları yerlerde donan bedenleri çözülürken üç farklı sesten gelen "Anne!" sesleri ile Lillian'ın yanına koşmuşlardı.
Kızlar annelerinin yüzüne, saçlarına dokunurken Brandon başını eğip annesinin gözlerine bakmaya çalıştı. Çekinik bir sesle,
"Anne?" diye mırıldandı.
Lillian yukarı doğru kıvrılmak için çırpınan dudaklarına son anda engel oldu. Küskün bakışlarını yukarı kaldırırken dudaklarını da olabildiğince sarkıttı.
Annesinin cevap vermemesi üzerine Brandon utanarak birkaç adım daha yaklaştı ve küçücük ellerini uzatarak avuçlarını Lillian'ın karnının üzerindeki elinin üzerine bıraktı.
"Küçük adam iyi mi anne?"
'Küçük adam' Christian'ın bebeklerine verdiği addı. Sevimli oğlunun endişesine daha fazla dayanamayan Lillian üç minik avucu iki eliyle yakalayarak sıkı sıkı tuttu. Bakışlarını ciddiyetle üzerlerinde dolaştırdıktan sonra,
"Küçük adam ve ben iyiyiz. Ama sizin yaptığınız bu yaramazlıklar bir gün ikimizi de hasta edecek. Bizim hasta olmamızı istemezsiniz değil mi?" dedi. Üç küçük kafa aynı anda iki yana sallandı. Lillian sözlerinin etkisini artırabilmek için,
"Beni anlıyorsunuz değil mi?" diye sordu tekrar.
Kafalar bu sefer evet anlamında aşağı yukarı sallandı. Lillian çocuklarının yüzlerine tek tek bakıp gördüklerinden hoşnut olarak devam etti. Sonunda asıl konuya gelebilmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGARLA GELEN
Fiksi SejarahLillian Bennet, sosyetenin en havalı ve en olaylı Leydisi idi. Bir erkek kadar serseriydi ama içinde kimsenin bilmediği, derin yaralar gizliydi. Aşkı onun hem kaderi, hem de lanetiydi... Damien Christian Maine ise aile yadigarı zekası ve yakışıklılı...