feel so right

227 45 23
                                    

"merhaba bebeğim, müsait misin?" "evet hyung, işin bitti mi?" ten sandalyesinden kalkıp masasını üstünkörü toparlarken sordu taeyong'a.

"evet ten gelebilirsin, sanırım bay kim'in bize söylemek istediği bir şey varmış. yani ofise dönme süren biraz daha uzayabilir, vaktin var mı?"

duraksıyor ten. "ne hakkında hyung?" "bilmiyorum ten." "tamam hyung, geliyorum ben." ten, taeyong tedaviye gittiğinden yanında getirdiği louis'yi kucağına aldı ve ofisten çıkıp her zamankinden biraz daha hızlı sürdü taeyong'un tedavi gördüğü hastaneye.

meraklı ve endişeliydi. taeyong'un sesi kötü geliyor sayılmazdı ama yine de dua ediyordu kötü bir şey olmasın diye. bir süre sonra hastaneye vardığında louis'yi tekrar kucağına aldıktan sonra arabadan inip hastaneye girdi ve ezberlediği yolu yürüyüp taeyong'un doktoru, bay kim'in odasına vardı.

kapıyı tıklatıp içeri girdiğinde ve kendine gülümseyen taeyong'u gördüğünde içine su serpildi. gülümserken taeyong'a ilerleyip sarıldı ve louis'yi kucağına bıraktı, "merhaba bay kim."

kısa bir selamlaşma faslından sonra taeyong ve ten karşılıklı oturmuş, bay kim'i dinliyorlardı.

"aslına bakarsanız, sizi buraya çağırmamın sebebi gerçekten önemli. biliyorsunuz, taeyong'un tedavisi uzun zamandır sürüyor. şimdiye kadar hiç egzersiz yaptırma ihtiyacı duymadık veya yürümeyi denemedik.

ama ben artık zamanının geldiğini düşünüyorum. son birkaç randevumuzun hepsinde, taeyong'un durumu bir öncekinden daha iyiydi. birden eskisi kadar rahat bir şekilde yürüyemeyecek evet, ama eskisi gibi yürüyebilmesi için egzersizlere artık başlayabiliriz."

taeyong yüzündeki saklamaya çalışmadığı hevesle ve sevinçle bakıyordu ten'e. "nasıl yani?" ten'in biraz kafası karışmış ama ondan ayrı mutlu, öyle mutlu ki anlamakta zorlanıyor. biraz da korkuyor yanlış anlamışımdır diye.

"taeyong'un eskisi gibi yürümeye başlaması yakındır yani?" bay kim de gülümsüyor. "evet, öyle umuyoruz." ten taeyong'a bakıyor şimdi, yüz ifadeleri hemen hemen aynı. sadece ten'in gözleri de dolu.

ten o sırada bay kim'in kusura bakmasını umursamayacak kadar duygulu hissediyor bu yüzden kalkıp taeyong'a sarılırken çok düşünmüyor. sımsıkı sarılırlarken -louis'yi ezmemeye dikkat ederek- bay kim'in "ben sizi yalnız bırakayım." gibi bir şey deyip odadan çıktığını duyuyor, içten içe minnettar.

ten geri çekiliyor, taeyong'un önünde diz çökmüş. "hyung." elleri hyung'unun yanaklarında. "bebeğim." taeyong bebeğinin gözlerinden akan yaşları siliyor. ten kafasını taeyong'un bacaklarına yaslıyor, louis çoktan aradan sıvışmış.

gerçekten çok duygulu hissediyor. birkaç saniye sonra kaldırıyor kafasını, hyung'u alnını ten'in alnına yaslıyor. "yürüyeceksin yine." taeyong kafasını aşağı yukarı sallıyor. gülüyorlar. "yürüyeceğim ten." gözleri parlıyor ikisinin de. "pes etmediğin için, minnettarım hyung."

,

"bu kağıttaki egzersizleri günü gününe yapmalı. ayrıca buradaki tedavisi de devam edecek. bu süreçte ikiniz de eskisinden daha fazla yorulacaksınız. özellikle sen taeyong, daha da zorlanacaksın ama çabaların sonunda sonuç verecek."

bay kim gülümsediğinde ten de gülümsedi ve bay kim'in az önce verdiği, içinde taeyong'un egzersizlerinin olduğu dosyanın kapağını kapattı. "merak etmeyin bay kim, üstesinden en güzel şekilde geleceğiz."

üçü de gülümsedi. ten ayağa kalktı, bay kim'le vedalaştıktan sonra çıktılar odadan. arabaya bindiklerinde tekrar sarıldılar sımsıkı. şimdi hayatları daha da düzene giriyordu.

,

"hazır mısın hyung?" taeyong biraz tedirgin, başını salladı onaylarcasına. bay kim'le konuştukları günün üstünden birkaç gün geçmişti. taeyong ten'e, henüz hazır hissetmediğini söylemişti bu yüzden birkaç gün beklemişlerdi.

bugün ocak ayının otuz biriydi.

taeyong ten'in bugün işe gitmeyeceğini biliyordu, uyandıklarında ten'e hazır olduğunu ve artık deneyebileceklerini söylemişti. kalkıp kahvaltı yapmışlardı ve şimdi de salondalardı.

"sen hazır mısın louis?" louis miyavladığında ten gülmüştü. onun için de şaşırtıcı olacağını ikisi de biliyordu. geldiğinden beri taeyong'u hiç yürürken görmemişti sonuçta.

"hyung, her zamanki gibi bana tutunarak kalkacaksın, sonra da birlikte yürüyeceğiz tamam mı?" taeyong kafasını aşağı yukarı salladı onaylarcasına.

"ve zorlandığında hemen bana söyle. bay kim kendini asla zorlamaman gerektiğini söyledi. bu yüzden zorlandığında duracağız." taeyong tekrar kafasını salladığında eğilip dudaklarından öptü ten.

sonra taeyong kolunu ten'in omuzlarına sardı ve ayağa kalktı yavaşça. buraya kadar sorun değildi, bunu her zaman yapıyorlardı. ten taeyong'un nefeslerinin hızlandığını fark etti.

"lütfen sakin ol hyung, acele etme tamam mı? vaktimiz çok." taeyong başını sallıyor. bir süre öyle duruyorlar sadece, üçü de tamamen odaklanmış.

sonra taeyong sol ayağını hareket ettiriyor yavaşça. ten'in gülümsemesi kocaman, taeyong'la hiç olmadığı kadar gurur duyuyor. "işte böyle hyung, aferin sana." taeyong sağ ayağını da hareket ettiriyor ve sonra üç adım daha atıyor.

zorlandığını belli eden ses tonuyla konuşuyor, "yeterli ten." ten hemen oturtuyor taeyong'u koltuğa ve kahkaha atıyor. "HYUNG HARİKAYDIN!" louis zıplaya zıplaya taeyong'un yanına geliyor, o da mutlu.

"gerçekten hyung, seninle gurur duyuyorum." ten taeyong'un ellerine öpücükler konduruyor. "harikaydın, yemin ederim mükemmeldin."

taeyong'un diğer yanına oturuyor, "tahmin ettiğimden daha iyiydi, bu gidişle bir iki haftaya kalmadan benden daha iyi yürürsün hyung." ten'in övgüleri karşısında kendiyle gurur duyuyor taeyong, belki biraz utanıyor. hafifçe gülümsüyor, "gerçekten iyi miydi ten?"

ten gülümsüyor, "yemin ederim hyung, harikaydı. aylar sonra ilk kez yürüdün evet ama buna rağmen harikaydı. seninle çok gurur duyuyorum." taeyong kolunu ten'in beline sarıp yakınına çekti ten'i.

evet zorlanmıştı, bunu inkar edemezdi ama aylar sonra yürümüştü, bu hissi de anlatamazdı işte, o kadar iyiydi. ten başını taeyong'un omzuna, elini de göğsüne yerleştirip yukarı baktı taeyong'u görebilmek için.

"teşekkür ederim ten, her zaman yanımda olduğun için, yaşamaya devam edebilmek için birine muhtaç olmama rağmen bana bir kez bile böyle hissettirmediğin için ve beni koşulsuz sevdiğin için."

ten bir şeyler diyecekken araya louis'nin miyavlaması giriyor, ardından louis taeyong'un kucağına çıkıyor. ten konuşmaktan vazgeçiyor.

taeyong'un, hislerini kendinden bile daha iyi bildiğini biliyor. bu yüzden konuşmuyor, louis'nin kafasını seviyor, taeyong'un göğsüne öpücükler konduruyor.

when the wild wind blows, taeten Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin