hair

359 54 27
                                    

orada biraz daha oturup bekledikten sonra taeyong'un arkadaşının gelmesiyle kalkmışlardı. taeyong'un ten'e anlattığına göre bu çocuk taeyong'un liseden arkadaşıydı.

buraya üniversite için gelmişti ve onlara yardım edebilirdi. ten içten içe çocuğa çok minnettar oldu ve kendilerine yardım edebilecek biri olduğu için de çok sevindi.

çocuk gelmeden önce birkaç tanıdığıyla konuşmuş ve ufak bir ev bulmuştu. şimdi o evdeydiler işte. mutfak, yatak odası, küçük bir salon ve bir banyodan oluşan, gerçekten ufak bir yerdi burası.

yine de ten çok mutlu oldu. başlarını sokabilecekleri bir yer vardı artık, kirası da çok değildi. ayrıca bir o, bir taeyong'du zaten. tek odalı bir yer olsa bile sorun değildi.

taeyong'un arkadaşı sokağı biraz tarif ettikten sonra gitti. taeyong ve ten baş başa kaldı. önceki kiracıdan kalan eski koltuğa çekti taeyong ten'i. ten yan bir şekilde taeyong'un kucağına oturup kafasını taeyong'un omzuna yasladığında taeyong da ellerini beline sarmıştı.

"bence evimiz çok güzel." soğuk ve karanlık ev ten'in sesini duymasıyla parlamaya başladı, bir an taeyong duvarlarda çiçekler açtığını sandı.
"bence de çok güzel canım. burada bir sürü şey yapabiliriz." ten gülümsedi.

"artık senden hiç ayrılmayacak olmam çok güzel hyung. ailemden ayrıldığımdan, benim için endişelendiğini biliyorum ama buna gerek yok. ya üniversite için birkaç aya, ya da mesleğim için birkaç yıla ayrılacaktım zaten o evden.

şimdi burada, seninle birlikte olabilmek için ayrılmaktan memnunum. birlikte çok şey başarabiliriz. ben sana ve bana güveniyorum taeyong hyung." son cümlelerinde kollarını taeyong'un boynuna sarmış, yüzlerini yaklaştırmıştı ten.

"ben de bize güveniyorum bebeğim." taeyong en çok da gurur duyuyordu bebeğiyle. ten'in yanaklarına birer öpücük kondurup ten'i koltuğa kaydırdı ve ayağa kalktı.

sırt çantasından kumbarayı, bir araya koydukları için karışan ablasının, ten'in ve kendisinin paralarını alıp geldi. ten'in biraz uzağına oturup ortalarına koydu hepsini.

kumbarayı açıp içindeki parayı da dökmeye başladı. "güzel bir iş bulana kadar dişimizi sıkacağız bebeğim. okul başladığında her şey daha güzel olacak söz veriyorum.

daha çok paramız olduğunda daha da güzel bir eve taşınacağız birlikte. o zamana kadar bazen isteklerimizi bir kenara bırakmamız gerekecek, ama sorun değil çünkü ileride hepsini telafi edebileceğiz."

taeyong ten'in gözlerine bakıyordu. sözlerini bitirdiğinde kafasını salladı ten. bunlar onun için sorun değildi çünkü taeyong'un dediği gibi hepsini telafi edebilirlerdi.

birlikte paralarını saydılar, taeyong ablasına bir kez daha minnettar oldu. hatrı sayılır miktarda paraları vardı fakat baştan düzülmesi gereken de bir ev vardı.

taeyong ten'den bir defter bir de kalem istediğinde hemen kalkıp çantasına doğru ilerledi ten. istediklerini taeyong'a verdikten sonra evi biraz daha dikkatli gezdi.

küçüktü, biraz eskiydi ama güzeldi. biraz karanlık ve boğuktu da, taeyong'a daha güçlü lambalar almaları gerektiğini söylemeyi düşündü.

masraf çıkarmak istemiyordu ama bu evi yaşanılabilir bir yere dönüştürmek için gerek vardı buna. taeyong da böyle karanlık bir yerde yaşamaktan hoşlanmazdı, biliyordu ten.

bunları düşünürken arkasına kadar gelen taeyong'u fark etmemişti, ta ki taeyong kollarını ten'in beline sarıp ensesini öpene kadar. ten gülümseyerek arkasını döndüğünde aynı onun gibi gülümseyen taeyong'u gördü.

kollarını taeyong'un boynuna sarıp baktı ona. "evimize eşya bakmaya gidelim bebeğim." ten kafasını salladı hevesle. taeyong her "evimiz" dediğinde karnında bir şeyler kıpırdanıyordu.

doğruydu, onların eviydi. yalnızca ikisinin.

taeyong elini tutup ten'i odadan çıkardıktan sonra sırt çantalarını aldılar, taeyong paraları kendi sırt çantasına koymuştu. çıktıklarında arkadaşının verdiği anahtarla iki kere kilitlemişti kapıyı.

mobilya mağazasına giderken yolda anlaştılar, kendilerini ev arkadaşı olarak tanıtacaklardı, buraya da üniversite için gelmişlerdi. şimdilik çok masraf yapmayacaklardı, sadece ihtiyaçları olan şeyler.

gördükleri mağazaya girip birkaç şeyin fiyatını sordular, taeyong fiyatları not etti. oradan çıkıp başka bir mağazaya, oradan da çıkıp başka bir mağazaya gittiler.

yalnız birinde, çift kişilik yatağın en ucuz olduğu mağazada, ev arkadaşı olduklarını söylemedi taeyong, ailelerimiz dost dedi. "ebeveynlerim için yatak bakıyorum." dedi.

yatağı oradan aldılar. evlerinin yakınında kimse görmesin diye de, "evdeki herkes erkenden işe gidiyor, yarın sabah 7 gibi getirebilir misiniz yatağı?" dedi.

mağazanın sahibi mırın kırın ettiyse de kıramadı bu genci, tamam dedi. taeyong ve ten memnun bir şekilde çıktılar oradan. taeyong defterine baktı. her şeyin en ucuzu neredeyse oraya gittiler.

satın aldıkları şeyleri yarın öğle vaktinde getirmeleri konusunda anlaştılar. bir yatak, bir gardrop, bir koltuk, bir beyaz komodin, bir tane masa ve iki sandalye satın aldılar. tabii bir de daha güçlü lambalar.

bunları halletmiş eve giderken yolda gördükleri züccaciyeye girdiler. birkaç tabak, bardak, kaşık, çatal, bıçak; bir tencere, bir tava, çaydanlık ve su ısıtıcısı -kettle- bir de ten'in özel isteği üzerine -çok ucuz olmasına dayanarak- duvara yapıştırılabilen iki tane T harfi sticker'ı aldılar.

ellerinde poşetlerle oradan da çıkıp markete girdiler. birkaç paket hazır yemek aldılar, tuz, pul biber ve karabiber aldılar. bir duvar saatiyle iki çift de terlik alıp elleri daha da dolu çıktılar marketten.

hava yavaş yavaş kararırken yan yana yürüdüler evlerine. ten çok mutluydu. bunları daha iyi şartlar altında yapmak daha güzel olabilirdi belki ama böyle de çok güzeldi.

bu yüzden gülümsemesi yüzünden düşmüyordu. aynı şekilde taeyong da mutluydu, bebeğiyle birlikteydi, kalan paraları onları iki ay daha idare ederdi.

o zamana kadar bir iş bulup çalışmaya da başlardı zaten. taeyong her şeyin iyi olacağına canı gönülden inanıyordu. ay ışığının aydınlattığı ten'in yüzüne baktığında "bu çocuk benim yanımda olsun, ben her şeyin üstesinden gelebilirim." dedi kendi kendine.

when the wild wind blows, taeten Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin