-Medya, Mirico :3-
/ / / Miranda / / /
Bu, başta dayanabileceğim bir boyuttaydı. Sonra...
Sonra sonuna kadar dayanmaya çalıştıysam da en sonunda bilincimin beni terk ettiğini fark ettim. Bu tıpkı, vücudunuza binlerce küçük, sivri ve acı veren iğneler batırmak gibi bir histi, hatta daha da beterdi.
Alaska'nın en soğuk yerinde, havanın eksili derecelerde olduğu bir yerde ellerinizi, sadece ellerinizi eldivenlerinden çıkarıp yumuşak kara gömün bakalım. En fazla kaç dakika ellerinizi çekmeden dayanabilirsiniz? Elleriniz o kadar acır, kramplar girer, ve morarırken siz felç olacağınızı düşünerek hemen bir şömineye doğru koşarsınız değil mi? Ve sadece ellerinizin acısını dindirmek istersiniz. Şu anda ben bütün vücudumda aynı acıyı hissediyordum işte. Üstelik kar gibi yumuşak olmayan bir buz tabakasının üzerinde. Hayatımda çektiğim en müthiş ve şiddettli acı buydu sanırım.
Bilincimi açık tutmaya çok çabaladım. Ancak bir güne yaklaşık bir süre sonrasında hem açlık, hem susuzluk hemde o dondurucu soğuk beni mahvetmişti. Ciddi ciddi burada öleceğime inanmaya başlamıştım. Hücreye atıldığım süre boyunca, hiçbir şekilde hareket etmemiştim. Yerde, anne karnındaki bir bebek gibi fetüs pozisyonunda kıvrılmış ve vücut sıcaklığımı korumak için kendime sarılmıştım. Bedenim altında kalan ve buza temas eden sol kolumun birkaç saat içinde renk değiştirerek morardığına şahit olmuştum. Ve ardından, karanlık...
Gözlerimi titreyerek tekrar açtığımda daha sıcak hissediyordum. Bedenimin ısındığının farkındaydım, ki uyanabildiğime de çok şaşırmıştım. Ben, o buz hücresinde gözlerimi kapattıktan sonra bir daha asla açamayacağımı düşünüyordum oysa ki. Bir daha asla uyanamayacağımı ve öleceğimi sanıyordum...
Gözlerim açtığım ilk birkaç saniye boyunca vücuduma baktım çünkü onu hissetmiyordum. Vücudumu kıpırdatamıyordum. Banyo gibi bir yerdeydim sanırım. Sonra, bir küvetin içinde olduğumu fark ettim. Evet, içi dolu bir küvetin içindeydim ve küvet aşırı sıcak, karamelimsi bir renge sahip bir sıvı ile doluydu. Sıvının ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu ama vücuduma iyi geldiği kesindi çünkü ayak parmaklarımı sıvının içinde kıpırdatabilmiştim az önce. Tekrar yaşadığımı hissediyordum resmen...
Sonra sağ bileğime bağlanmış bir şey fark ettim. Başka bir koldu bu. Kolun sahibi kişiye bakmaya çalıştım ama kafamı kaldıramadığım için bunu yapmam mümkün değildi. En sonunda sağ bileğimi hareket ettirdiğimde, bileğime bağlı diğer bilek de hareket etti. Kolun sahibi olan kişi bana bakınca bunun Nico olduğunu fark ettim. Siyah, uzun saçları dağılmış, gözünün altı her zamankinden daha fazla çökmüştü.
Hiç uyumadığını tahmin ettim, çünkü gözlerinin kenarları ve alt tabakaları kırış kırış olmuş, çizgilerle kaplanmıştı. Üstelik gözlerinin beyaz olması gereken kısmı da kıpkırmızıydı. Bu haliyle bir başkası onu bir hortlağa benzetebilirdi, ama bana o kadar hoş görünmüştü ki o sırada....
Bir süre boyunca birbirimize baktık sessizce. Küvetin başında bir sandalyede oturuyordu Nico, ve sıkı bir iple sol bileğini benim sağ bileğime bağlamıştı. Sonra ben nerede olduğumuzu, bana ne olduğunu anlamaya çalışırken Nico ayağa kalkıp bana sarıldı ve ağlamaya başladı. Tek bileğimiz bağlı olduğu için bunu yapması zor oluyordu ama bunu umursamıyor gibiydi.
''Biliyordum'' dedi titreyen bir sesle. ''Beni bırakmayacağını biliyordum. Sen farklısın. Sen diğerleri gibi beni geride bırakmazsın. Uyanacağını biliyordum...''
Hafifçe öksürdüm. Bende konuşmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu, hiçbir şey söyleyemiyordum. Nico küvetin içine doğru eğilmeye devam ediyordu, bu yüzden tişörtü ıslanmıştı bile. Ama yine de sarılmaya ve konuşmaya devam etti,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hermes'in Kızı 2 |Nico di Angelo|
FanfictionHermes'in Kızı Serisi, İkinci Kitap |Melez İsyanı| İşte karşınızda tekrar Miranda Crawe. Yine mi bu dediğinizi duyar gibiyim ama, elden ne gelir... Neyse. Miranda Crawe diyorduk. Kış mevsiminde eski yetimhanesine gitmek yerine Melez Kampı'nda kalmay...