-Medya, Kirke'nin yanındayken Skylar-
/ / / Ariel / / /
Kampa vardığımızda gece olmuştu. Gece... Artık tüylerimi diken diken etmeye yarayan bir sözcüktü.
Melez Kampı, artık taş kemerinin ardından buraya ilk geldiğim günkü gibi kızıl gün ışıklarıyla ışıldayan, kampçı çocukların hep birlikte zevkle voleybol oynadığı, birbirlerini kovalayıp çene çaldıkları cıvıl cıvıl alan değildi. İlk gün baktığımda birbirlerine dostane bir tavırla gülümseyen suratlar, şimdi yerlerini simsiyah gözlerini kısmış, kin dolu bakışlara bırakmışlardı.
Hele ki o kızlar... İki tane, boy ve kiloları birbirlerine yakın, bakışları öfke saçan, acımasız... Gri saçlının beni takip ettiğini biliyordum.
Miranda, Hermes kulübesinde bir Rio karnavalı bayrağı bulduğunu söylemişti, ki gri saçlı kızın da bayrağın kendisine ait olduğunu söylediğini söylemişti. Ve kızın kampa bir satirle geldiğini de söylemişti.
Yalan. Miranda'ya yalan söyleyemezsiniz...
Adının sonradan Grey olduğunu öğrendiğim kız çok iyi bir savaşçıydı. Connor'la yaptığımız bir İris görüşmesinde onun hakkında daha fazla şey öğrenmiştim. Nico kamptan ayrılmadan önce onunla savaşmıştı. Kız hava tanrısı Aelous'un kızıydı ve uçabiliyordu. Tıpkı Zeus çocukları gibi havada kendini taşıyabiliyordu ama Zeus çocukları kadar güçlü olduğunu düşünmüyordum. Yine de, ne olursa olsun Grey güçlerinin farkındaydı ve iyi kullanıyoru. Nico ile savaştığında Nico'nun kafasının arkasını yardığını, şimdi Zeus kulübesine baktığımda bile orada duran kan izinden doğru olduğunu anlıyordum. Connor'un anlattığına göre Grey yalnız başına Westover Kışlası'nda büyümüştü, orada dövüş eğitimi almıştı. Mantikorlar ve hayaletler arasında. Tamam, kötü bir çocukluk geçirmiş olabilirdi, ama bu yüzden millete işkence etmesine cidden hiç gerek yoktu.
Shine ile Rio karnavalının başladığı Prederwick Meydanı'na taksi ile gittiğimiz günü anımsadım. Shine şoföre birkaç kruzeiro verirken camdan dışarı baktığımda gördüğüm o müthiş kalabalığı hatırlıyordum. Ve birilerinin beni izlediğini hissettiğim o huzursuz anı da... O gün, bunun gizlice evden kaçtığımdan sadece benim kendi paranoyam olduğunu düşünmüştüm. Pekala, yanılmışım. Kutlama bayrağı olayından sonra onun paranoya değil de Grey olduğunu anlamıştım...
Kampa bakıp düşünmeye o kadar dalmıştım ki, sol omzuma hızla saplanan bronz ok ucununu, ancak dirseklerime ulaşan sıcak sıvı sayesinde fark ettim. Koyu kırmızı, sıcak kan...
Bağırmadım, çığlık atmadım, ağlamadım ya da yere yığılıp acı içinde inlemedim. Sadece okun verdiği muazzam acıdan dolayı kısılıp kapanmak üzere olan gözlerimi, daha doğrusu gören tek gözümü sol tarafıma çevirdim. Düşmemek için Travis'in koluna tutunmaya çalıştım. Travis, Leanna ve Leo Melez Kampı'ndaki süregelen korkunç manzara ve iç isyanın tam önünde dikilirken aynı anda bana baktılar. Lenna'nın gözleri oku ilk fark eden olarak dehşetle açıldı.
''Acımıyor'' diyerek yalan söyledim. ''Sadece omzumdan çıkarın...''
Üçünün de bir bana, bir birbirlerine baktıklarını görüyor ve Leanna'nın hızla kafasından bir plan taslağı yaptığını tahmin ediyordum. Travis beni kucağına aldı, Leo ve Leanna, Travis'in iki yanına geçtiler. Leanna sadağından bir oku alıp yayına taktı, Leo ise iki elinde de atmak için hazırda beklettiği ateş topları oluşturdu.
Karanlıktan önce son hatırladığım bu şekilde hızla Büyük Ev'e koştuğumuzdu...
/ / /
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hermes'in Kızı 2 |Nico di Angelo|
FanfictionHermes'in Kızı Serisi, İkinci Kitap |Melez İsyanı| İşte karşınızda tekrar Miranda Crawe. Yine mi bu dediğinizi duyar gibiyim ama, elden ne gelir... Neyse. Miranda Crawe diyorduk. Kış mevsiminde eski yetimhanesine gitmek yerine Melez Kampı'nda kalmay...