-Medya, Nico di Angelo, Kurt Cobain cosplayi yaparken-
/ / / Miranda / / /
Kat Morgan gelip Connor'un öldüğünü bana söylediğinde, kızlarlaydım.
Bazı zamanlarda insanın, ya da melezlerin bazı şeyleri boş vermesi gerekiyor. İşte tek sorunum, benim bunu asla becerememiş olmam. Berbat bir duygu, felaket bir yer, kötü bir gün... Hemde en kötüsünden... Kampımın yarısı yok. Kulübemin yarısı yok. Kardeşlerimin yarısı yok. Zihnimin yarısı yok. Kalbimin yarısı yok. Bunları nasıl boş verebilirim? Haha, komikleşmeyelim lütfen... Ağlamak istemiyordum.
Skylar ve Leanna'ya baktım. Tam yanımda olmalarına, ikisinin de heyecanla bir şeyler söylemesine rağmen ne dedikerini ne de varlıklarını seçebiliyordum. Bir an gözlerimi kırpıştırdım. Leanna ve Skylar konuşmaya devam etti. Ariel, Büyük Ev'e giden yokuşun başından beni izliyordu. Huzursuz oldum...
Yutkundum. Boğazımdan akan sıcak sıvıyı hissettim. Genzime giden hava içimi yakıyordu. Dudağımı ıslatıp kızlara arkamı döndüm ve uzaklaşmaya başladım. Yavaş adımlarla yürüyordum.
''Miranda...'' Leanna duraksadı. ''Nereye gidiyorsun?''
''Skylar'ı Travis'e göster, Lea'' dedim düz bir sesle. ''Buna ihtiyacı var''
''Ama nereye gidiyorsun?'' diyerek üsteledi Leanna. Yürümeye devam ederken ona orta parmak kaldırdım.
''Sshh. Aynı Miranda. Aldı başını gidiyor'' dedi Skylar, Leanna'nın ardımdan göz devirdiğini neredeyse hissedebiliyordum.
Kafeslerden çıkarılan, bir iki sendeleyip yere düşen, kuruyan kan izlerine bakıp telaş yapan ve yerde iki seksen yatan kampçılara basmamaya özen göstererek kulübeye doğru ilerledim. Herkes, yani kulübelerini kullanamayacak durumda olan herkes Büyük Ev'e doğru ilerliyordu. Doğa perileri ile satirler yeni kulübeler ve onarım için ağaç ve malzeme taşımaya başlamıştı bile. Çok değil, en fazla birkaç gün...
Yaklaşık yüz elli kişilik kalabalık arkamdaki yokuşu çıkarken ben hepsine ters olarak Hermes kulübesine doğru ilerledim. Eski veranda girişinin önünde durup yıkıntıya baktım. Kulübenin sağ tarafının bir kısmı yoktu. Çatı bile, ters bir tik işareti gibi, bir damı uzun bir damı kısa kalmıştı. Tahta, kaduseus sembolü oyulmuş kapı üç metre uzağımda yerdeydi. Yanık izleri ile kaplıydı ve tahtanın üzerindeki vernik soyulmuş, yıpranmıştı. Kirişleri kopmuştu.
Yavaş adımlarla kapının yanına çöktüm ve diğer yüzünü çevirdim. Tahmin ettiğim gibi, iç kısıma bakan tarafına yazdığımız yazılar silinmişti. Gözlerim kapıya kilitlenirken, kulaklarım bilindik o seslerle çınladı.
Valerie'nin kahkahası, Connor'un heyecanla haykırışı, Arche'in homurdanışı, Marlon'un mızmızlanması. Güldüm. Marlon altı yaşındaydı ve kapının iç kısmına resim çizmekte çok ısrarcıydı. Liz, onu karşısına alıp uzunca bir süre çocuğun kafasını ütülemiş, pastel boyanın cilt için zararlarını anlatmıştı ama iki saniye sonra Marlon yine kapıya tek boynuzlu atlar ve gökkuşakları çizmeye başlamıştı. Sadece Marlon değil hepimiz o kapıya bir şeyler yapmıştık. Kulübeye geldiğim ilk ayın sonunda Connor ile Travis benim de kapıya yazıp çizebileceğimi söylediklerinde, CAUSE THIS IS THRILLER BITCHES! yazmıştım ve bana çiftetelli oynayan fil görmüş gibi bakmışlardı... Bunları anımsayınca dudaklarım hafifçe yukarı kıvrıldı.
Bakışlarımı tekrar kulübeye çevirip çökmüş pencerenin pervazını fark ettim. Tavan da içe doğru çöküşte olduğu için aklıma bir fikir geldi. Ne amaçla bunu yaptığımı bilmiyordum ama, içimden o kadar çok yapasım geldi ki bu dürtüye bir an bile karşı koymayarak pervaza çıktım. Başımın bir metre üstünde olan su oluğunu tutup ayaklarımı duvara sabitledim ve yukarı, çatıya tırmandım. Yarısı olmayan çatıdan düşmemeye gayret edip kiremitlerin kırılıp düştüğü bir sıvaya oturdum ve bacaklarımı topladım. Mükemmel.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hermes'in Kızı 2 |Nico di Angelo|
FanfictionHermes'in Kızı Serisi, İkinci Kitap |Melez İsyanı| İşte karşınızda tekrar Miranda Crawe. Yine mi bu dediğinizi duyar gibiyim ama, elden ne gelir... Neyse. Miranda Crawe diyorduk. Kış mevsiminde eski yetimhanesine gitmek yerine Melez Kampı'nda kalmay...