-Medya, Ariel de Mattia-
/ / / Ariel / / /
''Bunu yapmaya cesaret edebildiğine bile inanamıyorum, anlıyor musun? O denli inanasım gelmiyor ya!''
Alex sinirle odanın içinde volta atarken bir yandan da Percy'ye oksijenli su ile ıslattığı bezi uzattı. Percy'de endişeli bir hal vardı. Aldığı ıslak bez ile Annebeth adındaki sarı saçlı kızın yanağındaki kesiklerden birinin üzerindeki kanı sildi. Bir yandan da diğer eliyle kızın elini tutuyordu. Gözlerini kocaman açmış sanki kendisinin canı acıyormuş gibi kıza bakıyordu. Benim dikkat ettiğim ve daha çok garibime giden şey ise Percy'nin kerlerden bir yara bile almadan kurtulmuş olmasıydı.
''Sen neden yara almadın?'' dedim düşüncelerimi zorlanarak dışarı vurup.
Percy bana yorgun gözlerle baktı. Sanki bu herkesin bildiği bir meseleymiş gibi de artık dile getirmekten sıkılmış bir ifade vardı yüzünde. Sonra bakışlarını tekrar Annabeth'e çevirdi ve elini önemsizce salladı. Onun yerine Annabeth konuşmaya başladı,
''Percy çok güçlü bir melez çünkü Styks nehrinde bıcıbıcı yaptı'' dedi kız cılız bir sesle, ama buna rağmen gülmeden edemedi. Sonra sustu, bu meseleye çok takılmadıkları belliydi.
Bende onlar gibi umursamamaya karar verdim ve odada dönüp duran, arada bir şeyler homurdanan Alex'in yanından geçip odanın köşesindeki çaprazlama yerleştirilmiş iki koltuktan sağdakine oturdum.
Olayları anlamak için ciddi bir çaba sarf ediyordum. Başımı ellerimin arasına alıp bir süre bana anlattıkları saçma şeyleri düşündüm. Yani, onlara inanmam için şizofren falan olmam lazımdı. Bana yarı - tanrı gibi bir şey olduğumu, bir kampa gitmem gerektiğini ve bunlar gibi birçok inanılması imkansız şeyler anlatmışlardı.
Zaten bugün, hayatımın en müthiş günü olacağı yerde vahşi yarasa kadınlar, kıllı keçi bacaklı arkadaşlar ve ölümsüz kahraman kardeşlerle yeterince garipleşmişti. Bir de bunların üzerine bana anlattıkları bu saçma şeyler, katlanılmaz hale getiriyordu her şeyi. Aslında, işin en can sıkıcı kısmı, bu anlattıklarının gerçek olduğunu varsayarsam, geçmişte yaşadıklarıma mantıklı bir açıklama getirebilmemdi.
Birden başımı, ellerimin arasından sıyırdım ve kafamı kaldırdığımda hepsinin bana baktığını gördüm. Percy, spiral şekillerin açık mavi fonda oluşturduğu farklı çiçek desenlerinin bulunduğu duvar kağıdı ile kaplanmış bir duvara yaslanmış endişeyle karışık bir mutlulukla bana bakıyordu. Annabeth'se renkli çizgilerin oluşturduğu duvar kağıdının bulunduğu duvarın önündeki bir koltukta oturuyordu. Alex ise odada volta atmayı kesmiş, benim oturduğum koltuğun yanındaki koltuğa oturmuştu.
Hepsi birden bana bakınca hafifçe ürktüğümü hissettim. ''Bir bakalım doğru anlamış mıyım? Benim babam Poseidon, ha?'' dedim bir parça tereddütle.
''Aynen'' dedi Percy kafasını sallayarak.
''Ve Olimpos New York'ta, bir binanın üzerinde, ha? Güldürmeyin beni...'' dedim alayla.
Annabeth bıkkınlıkla iç geçirdi. Sanki ben, iki kere ikinin dört ettiğini kabul etmeyen bir ilkokul çocuğuymuşum gibi bakıyordu bana. Hiçbir şey demeden başını başka bir tarafa çevirdi. Sanırım hala onları uçakta kandırdığım için bana bozuk atıyordu. Kandırılmayı sevmeyen biriydi anlaşılan.
''Bence bugünlük bu kadar heyecan Ariel için yeter millet, zorlamanın bir anlamı yok. Haydi, yatıp dinlenelim. Sabah kampa doğru yola çıkarız'' dedi Alex en sonunda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hermes'in Kızı 2 |Nico di Angelo|
FanficHermes'in Kızı Serisi, İkinci Kitap |Melez İsyanı| İşte karşınızda tekrar Miranda Crawe. Yine mi bu dediğinizi duyar gibiyim ama, elden ne gelir... Neyse. Miranda Crawe diyorduk. Kış mevsiminde eski yetimhanesine gitmek yerine Melez Kampı'nda kalmay...