-Medya, Nico-
/ / / Miranda / / /
Onu üzdüğüm için gerçekten biraz kötü hissetmiştim kendimi, ama sonra onun bana yaptıklarını hatırlayınca biraz düzeldim. Hermes kulübesinin gıcırdayan kapısını açtım ve içeri girdim. Dağınık yer yataklarının ve kime ait olduğunu kimse bilmeyen sağa sola yığılmış birkaç parça eşyanın arasından geçerek kulübenin en arkasındaki kendi ranzama ulaştım. Yatak, bana her zaman bir kaçış yolu olmuştu zaten. Şöyle ki, yatağı bir mezar, üzerime örttüğüm yorganın da toprak olduğunu düşünürdüm hep. Uyku, ölümün yarısıdır sonuçta. Bu nedenle uyku, benim için kısa bir süreliğine ölmek demekti. Ölmek, bu dünyada olan biten her şeyden bir süre uzaklaşmak ve ölmek... Şöyle bir düşününce, gayet de mantıklı...
Bu yüzden üzerimdeki yırtık kotu, bağcıklı siyah botları ve siyah tişörtü bile çıkarmaya zahmet etmeden, bir an önce uyumak için kendimi alt ranzadaki bana ait olan yatağa attım ve birkaç dakika süren güzel sessizliğin keyfini çıkardım. Tabi ki, dediğim gibi bu keyif meselsi birkaç dakika kadar sürdü, çünkü kulübeye Liz girdi.
Liz ile nasıl kardeş olduğumuzu ben hala çözemedim. Bir kere kız çok neşeli ve çok tiz bir sesi var. Tamam, hadi onu geçtim, DEHB'si aşırı düzeyde ve gözleri her saniye aşırı derecede kafein almış gibi parlıyor ve bu aynı ortamda yaşadığımız için beni ürkütmüyor değil. Kafası bizden biraz farklı çalışıyor, daha çocuksu ama buna rağmen çok başarılı bir hırsız.
Bu nedenle Liz kulübenin gıcırdayan kapısını, gıcırtının sesini bastıran kendi sesiyle birlikte açınca içimden küfrettim. İlk önce Liz, arkasından Ronald, Valerie, Daniella ve Arche içeri coşkuyla girdi. Arche'nin yeni geldiğini, yüzümü yastığa gömdüğüm halde anlamıştım çünkü şu anda duyduğum ses, bir valizin tekerleklerinin ahşap zeminde çıkarttığı sesten başka bir şey olamazdı. Duyma becerim yine bana bütün olayı anlatmıştı.
''KAZANDIK!'' diye bağırdı Liz sevinçle ve Ariel'in eski yatağına çıkıp zıplamaya başladı. Liz'in zıpladığını göremiyordum ama yatağın yaylarının gerilme seslerini çok iyi duyuyordum. Hala yüzümü yastıktan kaldırmamıştım.
''Ama varya Miranda, keşke orada olsaydın. Poseidon'un kızı öyle bir savaştı ki...'' dedi Ronald heyecanla.
''Diğer takımdan Will ile Clarisse neredeyse Poseidon çocuklarını ezecekti. Aslında sadece Ariel, Will ile gayet iyi başa çkabiliyordu, hatta Will neredeyse yenilmek üzereydi. Sonra birden Clarisse, takım arkadaşı Will'e yardım etmeye koştu çünkü nöbetçi Will'di ve bayrağı Ariel'e kaptırmak üzereydi'' diye devam etti Valerie.
''Clarisse savaşa dahil olunca Ariel'in pek savunacak gücü olmadı sanırım, sonuçta Clarisse ve Will, güçlü bir ikili. Tam Ariel Clarise'nin şiş kebabı olacaktı ki Percy kız kardeşinin yardımına yetişti. İkisi birlikte harika bir performans sergilediler'' diyerek devam etti Daniella. İlk defa bu kadar uzun konuşmuştu.
''Peki Arche ne zaman geldi? Bu arada, selam Archy'' diye mırıldandım hala yastığa gömülmüşken.
''Sen Arche'yi ne zaman gördün ki?'' diye sordu Liz kuşkuyla.
''Sesini duydum, valizin...'' diye homurdandım.
''Ama bir başkasının da valizi olabilirdi Sherlock Holmes!'' diyerek dalga geçti Ronald.
''Arche'den başka kim böylesine büyük bir valize ihtiyaç duyar Watson?'' dedim aynı şekilde alaycı bir sesle.
''Pekala, tamam kazandın. Hermes kulübesinin en keskin kulaklarına sen sahipsin'' dedi Ronald gülerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hermes'in Kızı 2 |Nico di Angelo|
FanfictionHermes'in Kızı Serisi, İkinci Kitap |Melez İsyanı| İşte karşınızda tekrar Miranda Crawe. Yine mi bu dediğinizi duyar gibiyim ama, elden ne gelir... Neyse. Miranda Crawe diyorduk. Kış mevsiminde eski yetimhanesine gitmek yerine Melez Kampı'nda kalmay...