**Sylvia**
Sylvia'nın saraya varmasına az bir zaman kalmıştı. Sir Ryan'a ve Lysa'ya yaptıkları için pişmandı. Ama iş işden geçmişti.
Gözünü bürüyen sinir azalmaya başlamıştı ve artık mantıklı düşünebiliyordu. Saraya girerse sağ çıkamazdı. Ölmek umrunda değildi ama Lysayı geride bırakma düşüncesi onu çıldırtıyordu. Horakende eski bir arkadaşı yaşıyordu şehirde kendini gizlemeyi başarmış ve basit bir şifacı kılığına girmiş olan Belle. O çok güçlü bir cadıydı. Sylvianın bir cadı olmadığını anladıklarında ne olduğunu araştırmaya başlamışlardı. Belle bile bunun cevabını bulamamıştı. Ozamanlar Belle ile arasının bozulmasının sebebi Sylvianın kara büyüye onay vermemesiydi. Şimdi ise karanlığın ta kendisi olmuştu.
"Belle den yardım alırsam bu işi becerebilirim." Kendi kendine konuşuyordu. Şehre girmek üzereydi ama şehrin girişinde devriye gezen askerler vardı.
Sarı saçları dağılmış, kırmızı elbisesi yıpranmıştı buz mavisi gözleri ve kan kırmızısı dudaklarıyla ölümcül bir güzelliğe sahipti.
Gözetleme kulesini farkettiği anda atından indi ve yularından tutup onu geldiği yöne çevirdi. Ata sert bir tokat attı ve koşuşunu izledi.
Kulenin dışında dört asker ve yedi at vardı bu da içerde üç askerin daha olduğu anlamına geliyordu.
Aklına bir plan gelmişti.
Kuleye doğru koşmaya başladı.
"İmdat! Lütfen yardım edin!" Askerler hemen Sylvianın yanına geldi.
"Bayan iyi misiniz!" Sylvia çok iyi rol yapıyordu şimdiden göz yaşlarına boğulmuştu. Kulenin görüş alanı dışında kalan koruyu göstererek
"Nişanlımı öldürdüler ve bana saldırdılar, son anda ellerinden kaçtım." Dedi. Askerlerden üçü bunu duyduktan sonra kılıçlarını çekip Sylvianın gösterdiği yöne doğru koşmaya başladılar ama diğerlerine nazaran daha yaşlı olan asker Sylvianın yanında kaldı.
Ve askerlerin arkasından yürürken Sylviaya eşlik etti.
Gözcü kulesinin görüş alanından çıktıkları anda Sylvia yanındaki askerin belindeki hançeri çekti adamın boynuna derin bir kesik attı... Kanlar içinde yere düşen adam son nefesini verdi. Sylvia hançerdeki kanı öldürdüğü adamın üstüne sildikten sonra geri kalan üç askere yetişti.
"Bayan yanınızda olması gereken arkadaşımız nerede ?" Şüphelenmeye başlamışlardı.
"Sizi bekliyor." Sylvia bunu sakince söylemişti. Askerler şaşkın bir ifadeyle birbirlerine baktılar.
Askerlerden biri hızla Sylviaya doğru yürümeye başladı ve kılıcını kaldırdı. Sylvia arkasına sakladığı hançeri aniden adamın göğsüne sapladı. Askerin kılıcı indirmeye fırsatı olmamıştı. Sylvianın yüzünde herzaman ki şeytani sırıtışı belirmişti. Ölen askerin kılıcını aldı ve
"Arkadaşlarınızı bekletmemelisiniz." Dedi.
Sylvia çok hızlıydı adamların hamlelerinden kaçmayı başarıyor ve onları yoruyordu. İstese işlerini hemen bitirebilirdi ama öldürmenin zevkine varmak istiyordu. Sonunda sıkıldığında adamlar kılıç sallamaktan yorulmuşlardı. Hızlı bir hamleyle kılıcını askerlerden birinin dizine sapladı adam acılar içinde kıvranmaya başladı. Diğer asker ise bu savaşı kazanamayacağını anlamış ve koşmaya başlamıştı. Sylvia gözlerini kapattı ve elini kaldırdı. Koşan asker aniden durdu ve öksürmeye başladı resmen kan kusuyordu. Sonunda o da öldüğünde Sylvia yerde kıvranan askerinde işini bitirdi.
Sıra gözcü kulesindeydi sakince kuleden içeri girdi.
Askerler onun geldiğini görmüş olmalıydılar ki kılıçları çekili halde onu bekliyorlardı. Sylvia ise sadece gülümsedi.
Beş dakika kadar sonra adamların derileri buruşmuş ve yer kanlar içinde kalmıştı.
Sylvia dışardaki yedi atın içinden en güzel olanı seçti. Gece kadar siyah olan ata bindi ve şehrin kapısından içeri girdi.
Artık şehirdeydi.
**Jared**Saatlerdir at sırtındaydık ve sonunda şehre yaklaşmıştık. Lysa atını durdurdu. Yuları aniden çekilen at şaha kalktı ve ancak o şekilde durdu. Bende atımı durdurdum.
"Jared bak!"
Yerde üç ceset vardı biraz daha ileride bir ceset daha vardı. Kıyafetlerine baktığımızda asker olduklarını anladık.
"Bir gözcü kulesi var Lysa. Oraya bakalım." Yerde ki askerleri öylece bıraktık ve kuleye doğru ilerledik.
Kulenin dışında altı tane at vardı ve hepside çok huzursuzlardı. Atlarımızdan indik ve kılıçlarımızı çektik.
Kuleye girdiğimizde üç ceset daha bulduk.
"Bu Sylvia'nın işi!"
Cesetlerin buruşmuş bedenlerinden onları Sylvianın öldürdüğünü anlamış olan Lysa kılıcını kınına sokup kuleden çıktı. Onun bu hali beni endişelendirmeye başlamıştı. Eğildim ve iki parmağımı yerdeki kana değdirdim.
Hâlâ sıcaktı. Bu demek oluyordu ki Sylvia burdan yeni geçmişti.
Dışarı çıktığımda Lysayı atının üstünde buldum. Bende atıma bindim ve
"Kanları hâlâ sıcaktı Sylvia çok uzakta olamaz hâlâ ona yetişmek için bir şansımız var." dedim. Lysa atını sürmeye başladı.
Şehre girmiştik. Vaktimiz daralmıştı biran önce Sylviayı bulmak zorundaydık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yetenek #WATTYS2016
FantasyÖlüm kalım savaşı veren Jared ve Lysa'nın hayatları karanlık bir çizgide ilerlemektedir. Zaten kötü giden hayatlarına birde Sylvia dahil olunca ölüm en yakın arkadaşları olur. Ortaçağın karanlık dönemlerinde geçen; büyü, kılıç ve okların ömrü belir...