Sylvia'nın bugün emdiği bütün gücü çeken Ravendell halinden memnun gözüküyordu. Sylvia ise Belle ve Lysanın cansız bedenlerinin arasında dizlerinin üstüne çökmüş ve ağlamaya başlamıştı. Ravendell hızla bana yaklaştı ve işaret parmağını dudağıma bastırdı. Kontrolümü kaybettim ve biricik aşkımın solmuş bedeninin yanına yığıldım.
Gözlerimi açtığımda bir ormandaydım. Ve at sırtındaydım. Ormanın derinliklerinden bir ses yankılandı.
Bu Ravendell'in sesiydi.
"Onu bulmak senin elinde savaşçı. Ruhlar ormanında kaybolmak istemezsin. Tanıdığın birini görsen bile atından inme, oyalanmak istemezsin. Lysa'nı bul ve ata binmesi için ikna et." Ses geldiği gibi kayboldu.Bir süre yol almaya devam ettim sanki at gideceği yeri biliyor gibiydi.
Ağaçlar seyrekleşmeye başlayınca etrafta insanlar belirmeye başladı.
Hepsi bana yalvarıyordu.
Aralarında en masum gözüken Leoca'ydı.
"Beni korumaya söz vermiştiniz efendim. Şimdi beni kurtarmaya mı geldiniz ?" Siyahi çocuğun gözlerinde umut vardı. Birde göz yaşları...
Gözlerimi yumdum ve ayaklarımla atın karnına bir darbe indirerek atın hızlanmasını sağladım. Artık binalar belirmeye başlamıştı. Burayı tanıyordum. Burası benim köyümdü. İçimden bir his evime gitmem gerektiğini söylüyordu. Bu güdüye güvendim ve evimin yolunu tuttum. Eve geldiğimde bacadan çıkan dumanı gördüm. Ve eski günleri anımsadım. Annemin ve babamın birbirine ne kadar aşık olduğunu hatırladım. Beni ne kadar sevdiklerini. Ve ölümlerini...
Attan indim ve hızlıca eve daldım. Babam yemek masasında oturuyordu ve Lysa ellerinde tabaklarla mutfaktan çıktı. Beni gördüğünde tabakları bıraktı. Hepsi paramparça olmuştu. Mutfaktan biri daha çıkmıştı.
"Noldu kızım bişeyin yok y... Jared! Oğlum!" Bu annemdi saçlarını yemek yaparken hep topuz yapardı ve yine topuz yapmıştı. Koştu ve boynuma sarıldı. Hâlâ aynı kokuyordu. Ucuz yasemin kokulu parfümünü değiştirmemişti.
Babam "Claria yeter bırak oğlum kendi kadınına sarılsın." Dedi ve sadece omzumu sıvazlamakla yetindi.
Lysa hâlâ tabakları düşürdüğü yerdeydi.Ona sarılmak için kollarımı açtığımda Lysa'nın yüzündeki ifade değişti. Sinirliydi. Ve suratıma hızlı bir tokat patlattı.
"Lysa ben seni kurta..." Lysa benim konuşmamı böldü ve
"Seni aşağılık herif! Ablamı yalnız mı bıraktın. Senin yanında güvende olduğunu düşünmüştüm! Ama burdasın ve ablam yalnız kaldı!" Hıçkırarak ağlamaya başlamıştı.
Konuşmya çalıştım ama dinlemiyordu.
"Lysa sakin ol! Ablan iyi durumda ! Seni geri götürmek için geldim." Sonunda sakinleşmişti. Herkes susmuştu ve bana bakıyorlardı. Babam bana doğru yürüdü omuzlarımı kavradı ve beni kendine çekip sarıldı. Sonra alnımı öptü ve
"Seninle gurur duyuyorum evlat. Ben sevdiğim kadını kurtaramadım ama sen, benim oğlum sevdiği kadını kurtarmak için ölümü atlatmanın yolunu buldu. Vakit kaybetmeden gidin oğlum." Bende babama sarıldım kendimi güvende hissetmeyeli uzun zaman olmuştu. Annemin Lysa'ya sarıldığını gördüm evrendeki en güzel resimden bile daha güzeldi bu sahne.
Annem ve babamla son kez vedalaştıktan sonra Lysa'nın elinden tuttum ve kapıya doğru hızlı adımlarla ilerledim.
"Kapıyı uzun süre açık tutamam bu benim için bile tehlikeli binin şu ata! Derhal!" Bu Ravendell'in sesiydi.
Ata bindikten sonra elimi Lysa'ya uzattım ve binmesine yardım ettim. Tek kelime etmiyordu. Sadece belime sarıldı ve başını sırtıma yasladı.
Bir süre koştuktan sonra at birden durdu. Ve çöktü. İnmemizi ister gibiydi. Bir akarsuyun önünde durmuştu.
Su parlamaya başladı. Ve suyun yüzeyinde bir anda Ravendell'ın yüzü belirdi.
"Atlayın. Hemen!"
Atladık...."Jared kendine gel. İşe yaradı... Burdayım Jared kendine gel.. Döndük!" Lysanın sesini duymanın verdiği harika duyguyla gözlerimi sımsıkı yummuştum ve gülümsemeye başladım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yetenek #WATTYS2016
FantastikÖlüm kalım savaşı veren Jared ve Lysa'nın hayatları karanlık bir çizgide ilerlemektedir. Zaten kötü giden hayatlarına birde Sylvia dahil olunca ölüm en yakın arkadaşları olur. Ortaçağın karanlık dönemlerinde geçen; büyü, kılıç ve okların ömrü belir...