Yağmur şiddetle yağmaya devam ediyordu.
Ağaçlar seyrek olduğu için saklanacak bir yer bulamamış ve yola devam etmek zorunda kalmıştık.
"Atlar daha fazla dayanmaz biran önce sığınacak bir yer bulmalıyız."
Sylvia çok yıpranmış görünüyordu.
Lysa da ablasının söylediklerine katıldığını belli etmek için başını sallamıştı.
"Bu toprakları bilmiyorum ne tarafa gitmemiz gerektiği konusunda hiçbir fikrim yok." Bilmediğim topraklarda yolculuk etmek beni geriyordu ve okadar ıslanmıştık ki çenem titriyordu.
"Horaken sınırlarına girdik Jared bu topraklar bizim için tehlikeli biran önce ve sessizce burdan uzaklaşmalıyız." Lysa oldukça yorgun görünüyordu.
Sylvia aniden atını durdurdu ve bize döndü.
"Nereye sığınabileceğimiz konusunda bir fikrim var. Buraya çok uzak değil ama sizi uyarıyorum tehlikeli." Dedi. Bir yere sığınmazsak ne biz ne de atlarımız daha fazla yol alamazdı.
"Yolu göster Sylvia." Kararlı bir ses tonuyla söylemiştim ve Lysa itiraz etmeden atını tepeye doğru süren Sylvianın peşine düştü.
Yağmur dinmemişti ama biz sonunda ormana dalmıştık ve ağaçların sıklığı bizi yağmurdan koruyordu. Sylviayı yaklaşık iki saattir takip ediyorduk ve artık dolunay yüzünü göstermişti.
Bir süre daha yol gitmiştik ki bir ses duydum. Bu bir ıslığa benziyordu.
Ya da.. okun yaydan çıkarken çıkardığı sese...
"Dikkat edin !" Uyarmakta geç kalmıştım neyse ki ok Lysaya değil atına saplanmıştı. Lysa atıyla birlikte yere düştü ama hemen ayağa kalktı.
Sylvia ve ben hemen atlarımızdan inmiştik. Kılıcımı çektim ve Lysanın önüne geçtim.
"Lanet olsun çık ortaya aşağılık herif" Lysa da kılıcını çekmişti. Burnundan soluyordu çok sinirliydi. Mavi gözleri ölüm saçıyordu sanki.
Sylvia handan çaldığı yay ve sadağı almıştı. Yayı germişti ve hedef arıyordu.
Bir çıtırtı duyuldu ve Sylvia sesin geldiği yöne doğru dönüp yayı serbest bıraktı. Bir inleme duyuldu.
Sonra dört adam uzun kılıçları ve kalkanlarıyla ortaya çıktı. Bunlar kraliyet şövalyesiydi zırhları ve kalkanlarındaki arma bunu gösteriyordu.
"Horaken sınırlarına girmen yasaklanmıştı şeytan."
Nasıl bilmiyordum ama Sylviayı tanıyorlardı. Ve Sylvia korkmuş gibi duruyordu.
"Sadece geçip gidicez yolumuzdan çekilin bu topraklarda yeterince kan döküldü." Sylvia şövalyeleri sakince uyardı.
Ama şövalyeler geri adam atıcak gibi durmuyordu aksine saldırıya geçtiler. Ben ilk darbeyi savurduktan sonra yanımdan geçip Sylviaya ulaşmaya çalışan şövalyenin sırtına kılıcımı sapladım. Sanki Lysa ve beni görmüyorlardı. Hepsinin hedefi Sylviaydı. Ta ki sırtına kılıcımı sapladığım şövalye ölene kadar. Şimdi üçe üçdük ve Sylvia yaya bir ok daha yerleştirdi tam oku fırlatıcaktı ki hedef aldığı şövalye başka birinin oku tarafından vuruldu.
Lysa ve ben peşpeşe darbeler indirerek birini daha indirdik. Son şövalye ise Sylvianın okuyla can verdi. Sylvia
"Orada biri var!" dedi ve okun geldiği yönü gösterdi.
Hemen o tarafa koştum yaşlı adam kılıcını çekti. İlk darbemi savurdu ama ikinci darbemi karşılayamadı ve kılıcı elinden düştü. Hançerini çekti ve fırlattı. Hançer kolumu sıyırdı ve ani bir darbeyle kılıcımı adamın karnına sapladım.
"Kimsin sen pislik herif!" Adam gözlerimin içine baktı ve sadece gülümsedi sonra kendinden geçti. Sylvia ve Lysa yanıma geldiler Sylvia adamı görünce çok şaşırdı ve gözleri doldu.
"Lysa onu iyileştir yalvarırım hemen onu iyileştir!"
Adamın yanına çöktü ve saçlarını okşamaya başladı Lysa hâlâ birşey yapmamıştı sonunda Sylvia tekrarladı
"Lanet olsun Ly. Ne bekliyorsun."
Lysa adamın diğer yanına çöktü. Sözleri söylüyordu, gözleri beyaza döndü ve saçları havalanmaya başladı. Beyaza dönen tutamın büyüdünü gördüm adam nefes almaya başladı ve Lysa yığıldı.
"Lysa gözlerini aç! Sylvia umarım buna değmiştir." Lysa yavaşça kendine gelirken saçlarını okşamaya devam ettim sonunda doğruldu ve dudaklarıma ufak bir buse kondurdu. Ateş yaktık ve adamın kendine gelmesini bekledik.
Lysa ve ben ateşin yanında sarılıp uyumuştuk ama Sylvia adamın yanında sabahlamıştı.
"Sylvia bu adamı nerden tanıyorsun?" Lysa bunu yavaşça ve bir fısıltı şeklinde sormuştu Sylvia bize döndü
"Bu adam Sir Ryan. Marcus'un yeminli kılıcıydı."
Bunu duyunca Lysa ablasına sarıldı ve o ağlarken saçlarını okşadı.
Uzun bir süre sonunda adam gözlerini açtı.
"Leydim hâlâ eskisi kadar iyi ok kullanıyorsunuz ve hâlâ eskisi kadar güzelsiniz." Sir Ryan konuşmuştu.
Sylvianın nefretle bakan gözlerinde nerdeyse ilk defa şefkat vardı.
"Sizde hâlâ eskisi gibi kötü nişancısınız Sir. Hançer onun kolunu sıyırdı" Bunu söylerken gülümsedi ve bana baktı. Sonra adamın elini tuttu ve onu doğrulttu. Adam ve Sylvia sarıldılar.
"Hâlâ hayatta olduğunuz için çok mutluyum Leydi Sylvia. Ama burda kalamayız daha fazlası gelicek benim peşimdeler."
Sir Ryan bize yolu gösterdi ve bir ağacın arkasında gizlenmis olan mağaraya girdik. Bu adamda kimdi ve şövalyeler Sylviayı nerden tanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yetenek #WATTYS2016
FantasíaÖlüm kalım savaşı veren Jared ve Lysa'nın hayatları karanlık bir çizgide ilerlemektedir. Zaten kötü giden hayatlarına birde Sylvia dahil olunca ölüm en yakın arkadaşları olur. Ortaçağın karanlık dönemlerinde geçen; büyü, kılıç ve okların ömrü belir...