Tuzak

1.1K 65 23
                                    

Kan kokusu...

Bütün zemin cesetler ve kanla dolmuştu fakat gözüm cesetlerde değildi.

Ölümün kendisi kadar soğuk mavi gözleri benim gözlerimle buluştu.

Söyliyecek bir kelime bulamıyordum.

"Yaptığın şey çok cesurcaydı dememi beklediğine eminim ama sen tam bir aptalsın."

Sözleri kılıcından derin kesiyordu.

"Ne yapmamı beklerdin oturup sıranın bana geçmesini mi beklemeliydim yani." Neden bu kadar yüksek sesle konuştuğumu ben bile anlamamıştım.

Sadece bana bakıp gözlerini devirmekle yetindi.

Sonra kılıcını yerdeki cesetlerden birinin üstüne sildi ve kınına soktu.

Sesini birdaha duymak için saçmalamaya hazırdım.

"Madem yaptığım şey aptalca öyleyse neden yardım ettin?" Sonunda tekrar gözgözeydik.

"Ne kadar aptalcada olsa onurlu bir hareketti ve onurlu bir aptal olarak ölmene izin veremezdim."

Sanki dövüşü kaybediyormuşum gibi konuşması sinirimi bozmaya başlamıştı.

"Sana kaybediyormuşum gibi mi gözüküyordu çünkü benim olduğum yerden kazanıyor gibiydim." Bana cevap bile vermedi kanayan başını tutan hancı kızını elinden tutup ayağa kaldırdı.

"Bak tatlım masadaki keseler burayı temizlemene ve çok daha iyi bir yer yapmana yeter ama senden istediğim cesetlerdeki keseleride alıp aşağılık babanı terketmen. Güvenle şehre varırsan manastıra git ve onlara seni Lysa'nın gönderdiğini söyle."

Kızın yanağını şefkatle okşadıktan sonra:

"Beni anladın mı?" dedi.

Kız anladığını ifade eden bir şekilde başını salladı. Ve bana dönüp sessizce "Teşekkür ederim" dedi

Hançerimi askerin kalbinden çektim ve üstüne sildim.

Usulca kıza yanaştım

"Bu hançeri sana veriyorum, manastıra kadar yolun uzun, başın belaya girerse kullanmaktan çekinme." dedim ve babasına yöneldim.

"Kızı durdurmaya çalışırsan senin kafanı koparırım."

Adamın ağlamasını kızının gitmemesi için yalvarmasını bekledim, bekledim ama onun tek söylediği

"Keselerden birini bile alamazmıyım?" demek oldu.

Kız beklemediğimiz bir anda ona verdiğim hançeri babasının karnına sapladı ve bunu defalarca yaptı.

Lysa ve ben hareketsiz kaldık yapılması gereken birşeydi ama bunu bukadar soğuk kanlılıkla yapması benim bile kanımı dondurmuştu.

Kız koşarak Lysa'ya sarıldı ve ağlamaya başladı sonra ceset olmayan tek yer olan mutfağa gittik orda Lysa kızın başını sararken o da bize babasının onu para karşılığında sarhoş adamların eğlencesi haline getirmesini anlattı.

Keşke babasını ben öldürseydim diye düşünmeden edemedim.

Sabaha kadar bekledik bu arada karnımızı doyurduk ve Lysa bacağımdaki yaraya bira döktükten sonra sardı.

Sonunda bana adımı sorduğunda ona daha önce adımı söylemediğimi farkettim.

Kısaca cevap verdim.

"Jared. Senin adında Lysa ve gerçekten güzel bir isim." Ona sarkmaya çalışan bir ahmak gibi gözükmüştüm. Ama sanırım zaten öyleydim.

Sabah oldu ve hepimiz içi yiyecek ve suyla dolu birer çuval alıp atlarımıza bindik üçümüzde ayrı yönlere gitmiştik.

Yani ben bir saat kadar sonra Lysa'ya aşık olduğumu farkedip onun arkasından gitmeye başlayana kadar hepimiz ayrı yönlere gidiyorduk.

Tekrar yağmur yağmaya başlamıştı ve atım sürekli tökezliyordu. Yağmur sağnağa dönüşünce iki ağaç arasına handan aldığım bezi gerdim ve altında bir ateş yaktım ağaçların yaprakları çok sık olduğundan artık ıslanmıyordum. Bir parça tavuk yedim ve yağmur dinene kadar bekledikten sonra yola koyuldum.

3 saat kadar sonra bir bağrış duydum bu bir imdat çığlığı değildi sanki bir savaş nidasıydı ve bir kadına aitti.

Az ilerde etrafında bir ağ ile birlikte ağaçta asılı kalan Lysa yı gördüm ve ağacın altında 4 asker vardı. Bunlar basit paralı askerler değillerdi. Lordun yeminli şövalyeleriydi ve benim peşimde olduklarından emindim.

Lysa benim için kurulan tuzağa düşmüştü.

"Hey! Beni mi arıyordunuz ?" diye bağırdım.

Lordun adamları küfürler eşliğinde bana doğru koşmaya başlamışlardı bile.

...

Yetenek #WATTYS2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin