Bir tutam beyaz saç

635 43 14
                                    

"Sabah mı oldu?" Lysa beni uyandırmak için yavaşça sarsmıştı.

Soruma cevap vermedi sadece parmağını dudaklarına götürüp susmamı işaret etmekle yetindi.

Sylvia'nın sessizce bize yaklaştığını gördüm elinde bir yay ve içinde on beş kadar ok olan bir sadak vardı.

"Sanırım Lord Germonun adamları bizi buraya kadar takip etmiş. Dışarda en az on iki kişi var Jared."

Lysanın gözlerinde korku vardı.

Benim yüzümden diye düşündüm benim yüzümden Sylvianın ve Lysanın hayatı tehlikedeydi.

"Senin suçun değil Jared."

Lysa bunu söylerken çenemden tutup ona bakmamı sağladı. Ve fısıldar gibi tekrar etti

"Senin suçun değil."

Aklımdan geçeni okuması artık beni şaşırtmıyordu ama şuanda onun nefesini yüzümde hissetmem bile dışardaki tehlikeden dolayı duyduğum endişeyi gidermiyordu.

Ayağa kalktım Sylvianın elindeki yay ve sadağı aldım.

Lysanın yerdeki halıyı çekiştirdiğini gördüm. Bu bir kapıydı.Halının altında bir kaçış yolu vardı.

"Jared burdan inersen onların arkalarına çıkarsın ve kaçabilirsin."

Bunu Sylvia söylemişti.

"Sizi bırakamam, sizi öldürürler!"

Lysanın yanaklarının ve burnunun kızardığını farkettim. Ve onun gök mavisi gözlerinden yamur damlasını andıran bir damla düşmüştü. Bir acı hissettim bu bir kılıç yarasının verdiği acıya benzemiyordu. Kılıç bedenimi delmişti. Ama bu göz yaşı ruhumu delip geçmişti sanki. Sonunda diye düşündüm. Sonunda uğrana ölünesi birşey bulmuştum.

Kılıcımı şiltenin yanından aldım ve belime taktım.

"Lysa ben..." Söyleyememiştim. Olümden bile korkmayan ben sevdiğim kadına "Seni seviyorum" demeye korkmuştum.

Ama Lysanın yeteneğini unutmuştum ve onun yavaşça

"Bende Jared." dediğini duydum.

"Ama şimdi git lütfen." Lysa da beni seviyordu.

"Vakit yok Jared şimdi!" dedi ve bana bir gaz lambası verdi.Sylvianın sesi beni kendime getirdi ve dediğini yaptım.

Tünel çok kısaydı. Evden sadece elli metre uzağa açılan kapıya varmıştım. Gaz lambasını söndürdüm.  Dışarı çıktım.

Güneş doğmak üzereydi ve gözlerim kulübenin etrafını saran askerleri rahatça seçebilmişti. Kaçmam gerekiyordu ama elindeki meşaleyi eve doğru fırlatmak üzere olan adamı gördüm. Tehlikeye girmeden bizi yakarak öldürmek istemişlerdi. Sırtımdaki sadaktan bir ok aldım ve yaya yerleştirdim. Derin bir nefes aldım ve oku serbest bıraktım.

Asker meşaleyi fırlatamadan ok şiddetle sırtına saplanmıştı. Yüz üstü yere düştü. Beni farketmişlerdi. Askerler bana ulaşana kadar en az otuz beş metre vardı ve sadaktan bir ok daha aldım. En öndeki adamın göğsüne saplanmıştı. Bir ok daha çektim okun ıslığa benzeyen sesi havayı delip bana yaklaşmakta olan askerlerden birinin boynuna saplandı. Bir tane daha fırlatıp koşmaya başladım son attığımda hedefini bulmuştu. Askerlerle arama ok atabilecek mesafeyi koyduktan sonra birini daha öldürmüştüm. Artık ok atabilecek durumda değildim çünkü çok yaklaşmışlardı hareketlerimi kısıtlamaması için sırtımdaki sadağı çıkarttım ve yayla birlikte kenara fırlattım.

Kılıcımı çektim. Kimse konuşmuyordu herkes dikkatliydi.

bir iki adım geri gittim sonunda birtanesi bu oyuna düştü ve arkadaşlarının arasından çıkıp bana saldırdı hamlesini savuşturduktan sonra sıra bendeydi.

Geri kaçmaya çalışmıştı ama artık çok geçti.Karnına saplanan kılıcımı çekip çıkarttım. Geçen seferden edindiğim tecrübeyle belinde uzun bir bıçak olduğunu biliyordum hızla eğilip belindeki bıçağı aldım.

Altı kişi kalmışlardı. Ve Lysa'nın güvende olduğunu düşündüm.

Sessizliği bozan ses atlılara aitti sekiz tane daha asker gelmişti ve eve girdiklerini gördüm. Dikkatim dağılmıştı ve bunu fırsat bilen askerlerden biri daha düzeni bozup bana saldırdı son anda kaçtım ama kılıcını tekrar savurdu. Bu sefer o kadar şanslı değildim ve sol omzumdan aldığım darbe inlememe sebep oldu. Ama o kılıcını tekrar kaldırana kadar yerdeki adamdan aldığım bıçağı kılıç tutan koluna sapladım ikinci hamlem kılıcımı boynuna doğru savurmak oldu. O kadar hızlı savurmuştum ki kafasının koptuğunu gördüm. Korku beni bir canavara dönüştürüyordu sanki.

Omzumdan akan kanın sıcaklığını hissettim.

Sonradan gelen adamların Sylvia ve Lysa yı evden çıkarttıklarını gördüm.

Ama artık altı kişilerdi. Lysa ikisini öldürmüş olmalıydı. Acele etmezsem Lysa ölebilirdi. Karşımdaki askerler savunma pozisyonuna girmişlerdi ve temkinli adımlarla bana yanaşıyorlardı. Yerdeki kafasız bedenden belindeki bıçağı ve koluna sapladığım bıçağı aldım. Bunu okadar hızlı yaptım ki bana yaklaşma fırsatları olmadı. İyi bir atış yapmak için bıçaklardan birini belime taktım. Bir yandan kılıç tutuyordum. Atışı doğru yapmak için kılıcı sol , bıçağı sağ elime aldım adamlar hâlâ temkinli adımlarla yanaşıyorlardı. Bıçağı okadar hızlı fırlattım ki en öndeki askeri düşürdü. Ben belimdeki bıçağı alırken göğsünü tutarak can verdi.  Diğer bıçağı fırlattım fakat asker kılıcıyla kendini korumuştu. Tekrar savunma pozisyonuna geçene kadar kılıcımı omzuna indirmiştim. İkinci hamleye gerek kalmamıştı çünkü kılıç çok derine inmişti.

Ben kılıçımı adamın bedeninden çıkarana kadar yakında olan üç adam etrafımı sarmıştı.

İşte o anda bir çığlık işittim.

Bu çığlık Lysa ya da Sylviadan değil altı kişinin arasında sağ kalan tek adamdan çıkmıştı biraz sonra o da ölmüştü.

Bu nasıl olur diye düşündüğümde yerden Bir karış kadar havalanmış ve kollarını açmış şekilde Sylviayı gördüm. Gözleri Lysa'nın ki gibi beyaza değil kırmızıya dönmüştü. Saçları fırtına varmış gibi uçuşuyordu.

Bunları etrafımdaki adamlarda farketmişti ve kılıçlarını bırakıp atlarına doğru koşmaya başladılar.

"Jared gitmelerine izin veremeyiz çok şey gördüler!" Lysa bana sesleniyordu. Ona hak vermiştim burada gördükleri şeyi birilerine anlatırsalar sadece lord değil kilisede peşimize düşerdi.

Kenara fırlattığım sadak ve yayı aldım.

Atına binemeden birini vurmuştum.

Diğer ikisi atlarına binmişlerdi.

Derin bir nefes aldım önlememi verdim ve dört nala koşan atın üstündeki adamı vurdum.

Sonuncusunu ıskalamıştım ama ok ata isabet etmişti.

At acıdan deliye dönmüştü ve asker attan düştü. Yerden kalkmadan okum sırtına saplanmıştı.

Lysa ve Sylviaya doğru koştum.

Sylvianın yere düştüğünü gördüm.

"Anne ! Anne iyi misin ?"  Lysa annesinin yanına çökmüştü ve onu sarsıyordu.

"Anne aç gözlerini!"

Sonra Lysa'nın kumral saçları havada süzülmeye başladı.

Beyaz gözleri yaşlıydı. Bir yandan beni iyileştirirken söylediği sözleri söylüyor bir yandan ağlıyordu.

Bu sırada Sylvia'nın öldürdüğü altı adama baktım. Derileri kırışmıştı.

Yaşlanmış gibiydiler. 

"Lysa dur artık!" Bu Sylvia'nın sesiydi. Ona döndüğümde gençleşmiş olduğunu gördüm.

Saçları sarıydı ve yirmili yaşlarının sonunda gibi duruyordu.

Lysa'nın burnunun kanadığını gördüm. Ve o dalgalı kumral saçlarından bir tutamın beyazlaştığını.

Yetenek #WATTYS2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin