Sylvia

385 28 14
                                    

"Teslim olun !"

Şövalyenin son sözü bu olmuştu... Buruşmaya başlayan ellerindeki hançer düştü. Sylvia bir karış kadar havada duruyordu ve kırmızı gözlerini Lysayı tutan şövalyeye dikti.

Lysayı tutan şövalyeninde bedeni buruşmuş ve yere yığılmıştı.

Sylvia gittikçe yükselmişti neredeyse iki metre kadar havadaydı, başını geriye attı ve yüksek sesle kahkaha atmaya başladı.

Geri kalan şövalyelerde arkadaşlarının kaderini paylaşmıştı. Birer birer düştüler.

Lysa ablasını sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Sylvia yeter artık hepsi öldü!"

Ablasının ayak bileğine dokundu. Sylvianın ayak bileğine dokunmak için bile parmaklarının ucuna yükselmek zorunda kalmıştı.

Sylvia, Lysanın elini hissettiği anda gözlerini ona dikti ve Lysa çığlık atmaya başladı. Sylvia kontrolünü kaybetmiş ve Lysaya bile zarar vermişti.

"Lysa!! Lanet olsun Sylvia kardeşine zarar verdin! Kendine gel artı... Sylvi... Yap... ma...! " Boğulmaya başlamıştım nefes alamıyordum acıdan gözlerim yaşarmıştı yere Lysa'nın yanına devrildim. Hareket edemiyordum ama herşeyi görüyordum.

Sir Ryan

"Leydim yapmayın siz bu değilsiniz. Marcus'u düşünün!" Bu yaşlı adamın son sözü olmuştu.

Sylvia elini ona doğru uzatmıştı, adamın gözlerinden,kulaklarından ve ağazından kan gelmeye başladı. Dizlerinin üstüne düştü. Elindeki kılıcı yere sapladı ve son nefesini eli kılıcında dizlerinin üstünde verdi. O Marcusun yeminli kılıcıydı. Yemin ederkende dizlerinin üstündeydi ve eli kılıcındaydı. Onuruyla can vermişti.

Kendime geldiğimde Lysa başımdaydı beyaz gözlerini ve uçuşan saçlarını gördüm. Beni iyileştirmişti.

Ben normale dönünce gözlerini kırpıştırdı saçları tekrar omuzlarına düştü. Olduğum yerde doğruldum sonra Lysa bana sarıldı ve ağlamaya başladı. Hıçkıra hıçkıra ağladı. Uzun süre bu şekilde durduk.

Çoktan güneş doğmuştu. Etrafımız şövalyelerin ölü bedenleriyle doluydu. Birde Sir Ryan vardı.

Lysa ve ben Sir Ryanı gömdüğümüzde saatler geçmiş olmalıydı ki hava kararmaya yüz tutmuştu.

Şövalyelerin geldiği yöne doğru uzun bir süre yürüdükten sonra atlarını bağladıkları yeri bulduk. Lysa uyandığında Sylvia çoktan gitmişti. Arkasında hiç iz bırakmamıştı. Kana susamışlığı ve öldürme isteği onu ele geçirmişti. Kendi kardeşine zarar verecek kadar gözü dönmüştü.

"Nereye gitmiş olabilir Jared !? Aklım almıyor o Sir Ryan'ı öldürdü... " Lysa artık ağlamıyordu ama hâlâ yaşadığı şokun etkisindeydi.

"Bilmiyorum Lysa ama onu mutlaka bulacağız. Sana söz veriyorum sevgilim."

Sonra gözlerimiz buluştu, yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Bu ufak tebessüm bile gamzelerini ortaya çıkartmaya yetmişti.

At sırtında saatlerce yol aldıktan sonra ağaçlardan topladığımız meyvalarla karnımızı doyurduk. Avlanmaya vaktimiz yoktu.

Gece düşmüştü ama biz at sürmeye devam ettik ta ki bir köye gelene kadar.

Köyde konaklayabileceğimiz bir yer bulduk ve geceyi orda geçirdik.

Sabah karnımızı doyurduktan sonra köyün hanına gittik.

Handa altmış kadar insan vardı. Masanın üstüne çıktım.

"Herkes beni dinlesin!"

Bütün gözler üstümdeydi.

"Dün bu köyden geçen sarışın bir kadın oldu mu!" Sylviayı biraz daha tarif ettikten sonra ekledim.

"Aranızda onu gören varsa ve bana söylerse bir kese altın veririm!"

Belimdeki keseyi çıkarttım ve masaya koydum.

Uzun süren homurtulardan sonra otuz yaşlarında sivri burunlu zayıf bir adam öne atıldı "Ben gördüm. Hava kararıyordu ve hiç durmadan köyden geçip gitti." Dedi ve masaya yaklaştı tam keseye elini attı ki Lysa adamın eline kılıcıyla vurdu.

"Hangi yoldan gittiğini söylemeden o keseyi alamazsın." bu sözleri tehditkar bir tonda söylemişti.

Adam korkmuşa benziyordu çünkü konuşurken sesi titremişti.

"Horaken Sarayı'na giden yoldan gitti."

Anlamalıydık... Prensin yani biricik aşkı Marcus'un intikamını almaya Kral Oliver'ın kanını akıtmaya gidiyordu.

Lysa ve ben hızla handan çıktık ve atlarımıza bindik. Dört nala Horaken Sarayına sürdük.

"Kral Oliver'ı öldürmeye gidiyor Jared. Onu durdurmazsak ablamı öldürebilirler !" Lysa haklıydı Sylvia ne kadar güçlü olursa olsun bir orduyla baş edemezdi Kralı öldürse bile kurtulamayacaktı. Belkide krala ulaşmadan öldürülürdü.

"Sür Lysa... Gerekirse atlar çatlayana kadar dört nala süreceğiz ama Sylviayı saraya varmadan yakalayacağız. Anladın mı beni !"

Sylviayı kurtarmak için tek şansımız vardı onu saraya varmadan durdurmak !

Yetenek #WATTYS2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin