"Nereye gidiyoruz ?" Yola çıktığımızdan beri hep Sylvia'yı takip etmiştim. Ona güvenmiyordum.
"Bana öyle bakmayı kes Jared. Bende sana güvenmiyorum." Sylvia nefretle gözlerimin içine bakıyordu.
Lysa bana baktı ve hafifçe gülümsedi.
"Çocuk gibisiniz." Dedi ve gülümsemeye devam etti.
Sylvia umursamaz bi tavırla omuz silkti. Artık ormandan çıkmış ve tanımadığım şehirlere doğru ilerlemeye başlamıştık. Şehrin yolu çok kalabalıktı ve bu bizim için tehlikeliydi. Lysa yol boyunca Sylviayi tembihlemişti.
"Ne olursa olsun insanların içinde güçlerimizi kullanamayız beni anladın mı ?" Lysa ısrarla anlatmaya devam ediyordu.
"Yeter artık Ly. Anladım daha kaç kere söyliyeceksin." Sylvia sıkılmıştı.
Sonunda yol üstünde bir hana rastladık ve karnımızı doyurmak için girdik.
Lysa ve Sylvia çok güzellerdi ve handa bakışların hedefi haline gelmişlerdi.
Boş bir masaya yönelmiştik ama o sırada sarhoş bir adam Sylvianın kalçasına dokundu.
"Burası boş tatlım." Adam bunları söylerken eli hâlâ Sylvianın kalçasındaydı. Tam adama müdahale edicektim ki Sylvia adamın kolunu çevirdi ve kafasını masaya vurdu. Adam kanlar içinde Sylviaya yalvarıyordu.
"Kolumu bırak lanet olsun kolumu bırak... Lütfen... Aaaah!..." Adam yalvarırken Lysa koluma girip beni tuttu.
Handa kimse olaya karışmıyordu ve hayretle izliyorlardı.
Sylvia adamın kolunu kırmıştı ama çevirmeye devam ediyordu. Kolu dirsekten kırmıştı. Sonunda adam acıdan bayılınca sakince gözünün önüne düşen saçları kulağının arkasına sıkıştırdı ve tahrik edici bir sesle
"Kalçamı ellemek isteyen başkası var mı ?" Dedi. Herkes önüne döndü ve gecenin geri kalanı gayet sakin geçti.
Handa konaklayabileceğimiz odalar vardı ve uzun süre sonra rahat bir yerde uyumanın tadını çıkarttım.
Sabah olduğunda biz çoktan yola koyulmuştuk. Uzun süre mola vermeden yolumuza devam ettik sonunda bir ateş yaktık ve dinlenmeye koyulduk.
Sylvia lafa girdi.
"Her fırsatta beni sorguluyorsun ama hâlâ bize lordtan ne çaldığını söylemedin." Lafı bittiğinde sinsice gülümsedi.
Lysa bacağımda yatıyordu. Sylvianın bu sorusundan sonra doğruldu ve gözlerimin içine baktı.
İmalı bir şekilde parmağımı dudaklarıma götürdüm ve
"Bu bir sır." Dedim.
Lysa güldü çünkü imayı anlamıştı.
Sylvia ise ciddi bir şekilde
"Dalga mı geçiyorsun." Dedi.
"O adam annemi ve babamı öldürdü." dedim. Gözlerim dolmuştu ama sinirliydim o an aklıma gelmişti. Annem ve babam pirinç boğanın içindeydi ama ben birşey yapamıyordum. Vahşi şekilde ve acı çekerek can vermişlerdi. Lord kendi suçunu babama atmıştı ve annem lordun yalan söylediğini söylemişti.
Sonuç olarak lord ikisinide en korkunç şekilde idam etmişti. Ölene kadar çığlık atmışlardı.
"Lorda babası tarafından verilen yüzüğü çaldım." Dedim.
Sylvia ve Lysa aklımdan geçenleri zaten okumuşlardı Lysa bana sarıldı ve
"Ailen için çok üzgünüm Jared." Dedi.
Beklemediğim birşey oldu Sylvianın gözleri dolmuştu.
"Üzgünüm Jared. Ailen için üzgünüm." Uzandı ve omzumu sıvazladı.
"Lordan henüz en değerli şeyini çalmış değilim."
Lysa merakla
"O neymiş ?" Diye sordu.
"Ruhunu." Dedim.
Sylvia şeytani kahkahalarından birini patlattı. Bu plan hoşuna gitmişe benziyordu.
Not: Pirinç Boğa ortaçağın en vahşi ve en yaygın idam yöntemlerinden biridir. İlk kullanımı antik yunana kadar dayanır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yetenek #WATTYS2016
FantasyÖlüm kalım savaşı veren Jared ve Lysa'nın hayatları karanlık bir çizgide ilerlemektedir. Zaten kötü giden hayatlarına birde Sylvia dahil olunca ölüm en yakın arkadaşları olur. Ortaçağın karanlık dönemlerinde geçen; büyü, kılıç ve okların ömrü belir...