"Bu intihar olur Sylvia buna izin veremem." Bunu kararlı bir ses tonuyla söylememe rağmen Sylvia bana cevap bile vermedi.
"Tamam abla. Sana nasıl yardım edebilirim ?" Lysa da bunun bir intihar olduğunun farkındaydı ama neden engellemeye çalışmamıştı ?
"Küçük kardeşim ablasının suikast düzenlemesine yardım etmek istiyor demek ? Beni şaşırtmayı başardın Ly."
Sylvia halinden memnun gözüküyordu.
"Benide şaşırttın Lysa." demekle yetindim.
"Ne dersem diyeyim asla vazgeçmeyeceksin neden ayak bağı olalım ki ? En azından ablamı korurken canımı veririm." Lysanın gözlerinde onu ilk gördüğüm zamanki ciddiyet vardı.
Lysaya doğru bir adım attım ve elini tuttum.
"Senin ve Sylvianın yanında savaşmak ve ölmek gerçekten iyi bir ölüm için son şansım olabilir. Bende varım." Bunu söylememle Lysa parlaklarının üstünde yükseldi ve dudaklarımız buluştu. Sonra yüzüne düşen saçları elimle çektim alnına bir öpücük kondurdum ve ona sıkıca sarıldım.
"Seni seviyorum." Dedim.
"Seni seviyorum." Diye karşılık verdi.
Sanki dünya durmuştu. Sevdiğim kadın karşımdaydı. Ve bir gün sonra ölebilirdi.
Amber bir anda yüksek bir sesle
"Bende varım!" dedi.
Sylvianın yüzündeki gülümseme kaybolmuştu.
"Sen daha çocuksun Amber. Yaşamalısın."
Sesinde şefkat vardı. Az önce öldürmek üzere olduğu kızın başını okşadı.
"Merak etme Amber annene tekrar kavuşmanı sağlayacağım. Sonra Belle ve sen çok uzaklara Mysteriun'a kaçacaksınız." Belle Amberın annesiydi ve Sylvia bir söz vermişti. Tutacağına emindim. Bugüne kadar hiç tutarlı bir insan olmamasına rağmen dediklerini hep yapmıştı.
"Mysteriun gerçek mi ?" Amber çok şaşırmış gözüküyordu. Kahverengi gözlerini açabileceği kadar fazla açmıştı. Tekrarladı.
"Gerçek mi Sylvia."
Mysteriun hakkında birkaç şey duymuştum ama gerçekliğine hiç inanmamıştım. Büyücüler, cadılar ve dış dünyada kabul görmeyen birçok tür bu şehirde özgürce yaşardı. Tanrıça Hecate tarafından korunduğu söylenirdi.
"Gerçek olamayacak kadar güzel gözüktüğünün farkındayım ama inan bana orayı kendi gözlerimle gördüm." Sylvia bunu anlatırken gözlerinin içi gülüyordu. Şehre ne kadar hayran olduğundan bahsediyordu. Sonunda soru sorarak onu böldüm.
"Anlattığın kadar güzelse neden o şehri terkettin Sylvia ?"
Lysa mahçup bir şekilde başını öne eğdi. Kumral-bir kısmı beyaz- saçları önüne düştü ve mavi gözlerini kapattı.
Sylvia ya sorduğum soruya Lysa cevap verdi.
"Çünkü beni kurtarmak için dönmesi gerekti. Üç yıl önceki cadı avında bende yakalanmış ve suçlu bulunmuştum güçlerimden dolayı beni cadı sanmışlardı."
Şaşırmıştım benim sevgilim yakılarak öldürülebilirdi onu hiç tanıyamaya bilirdim. Koluma omzuna doladım ve onu kendime çektim. Başını göğsüme yasladı ve kafasını kaldırdı. Göz göze gelmiştik. Mavi gözleri okadar güzeldi ki nefesim kesilmişti. Mavi rengin arasında sarı noktalar vardı sanki ve göz bebeğide çok büyüktü. Denize bakmak gibiydi.
Ortamı yumuşatmak için
"Yani cadı mahkemesinden birini kaçırmak konusunda tecrübelisin, bu içimi rahatlattı Sylvia." dedim.
Herkes gülmüştü Sylvia bile.
***
Akşam olmuştu ve Amberı evine bırakmıştık Sylvia ve Lysa önümden yürüyorlardı kol kola girmişler ve birşeyler konuşuyorlardı.
Bir anda ara sokaktan fırlayan küçük bir oğlan Lysaya çarptı.
"Hey önüne bak çocuk." Çocuğu kolundan tutup ayağa kaldırdım. Çok endişeli gözüküyordu.
"Özür dilerim efendim lütfen bırakın gitmem lazım." Çocuk lafını henüz bitirmişti ki iki adam koşarak aynı ara sokaktan karşımıza çıktılar ellerinde kılıç vardı.
"Onu yakalamışsınız şimdi lütfen onu bize teslim edin." Adamlar iyi giyimliydi ve ellerindeki kılıçların kabzalarıda altındı.
"Neden böyle birşey yapayım ?" Dedim ve çocuğu Lysa ve Sylviaya doğru itekledim Lysa çocuğun elinden tuttu ve diğer elinde ise hançeri vardı. Sylvia sakindi.
"O çocuk bir hırsız ve cezalandırılmalı." Adamlar gerilmişlerdi.
Biri uzun boylu ve zayıftı diğeri orta boylu ve kaslı duruyordu ikiside kel ve sakallıydı sakalları oldukça uzundu. İkisininde kafasında bir dövme vardı. Dövmenin şekli bir hançere benziyordu. Pentagram içinde bir hançer.
"Bende bir hırsızım yani benide cezalandırmalısın." dedim ve kılıcımı çektim.
"Onu bize teslim et yoksa sende onunla aynı kaderi paylaşırsın. O çocuk Efendi Ravendell'dan çaldı." Ravendell denilen adamda kimdi ? Ben bunu düşünürken iki adam bana doğru yürümeye başladılar.
Kılıcımı tutan elimi sıkılaştırdım tam bana doğru aynı anda hamle yapmışlardı ki eğildim ve kendi etrafımda döndüm aynı zamanda kılıcımıda savurmuştum. İkisininde karnında derin birer kesik oluşturdum. Kıyafetleri kandan sırılsıklam olmuştu ama hâlâ yara almamış gibi dimdik ayaktaydılar kıyafetlerindeki kesikten karınlarını gördüm ve yaraları kaybolmuştu. Kısa olan adam kılıcını öyle sert salladı ki darbeyi karşılamama rağmen kılıcımı elimden düşürdüm. Tam kılıcını bana saplayacaktı ki yere yığıldı diğer adamda yere yığılmıştı. Arkamı döndüğümde göreceğim şeyi biliyordum. SYLVIA.
Yerdeki adamların yaraları iyileşiyordu. Ama Sylvianın yaptıklarından sonra birdaha iyileşebileceklerini sanmıyordum.
"Başlarını kesin !" Bunu söyleyen küçük çocuktu.
"Ne ! Neden ?" Şaşkına dönmüştüm.
"Dediğini yap Jar. Yoksa tekrar iyileşekler." dedi Lysa.
Sylviada tekrar normala dönmüştü.
Adamların derileri kırışmıştı. Ölmüşlerdi.
Ama hâlâ başlarını kesmemi istiyorlardı.
"Onları öldürmenin tek yolu bu efendim çabuk olun." Çocuk ağlıyordu ve korkudan bembeyaz olmuştu.
"Çocuğun zihnini okudum Jared çabuk yap şunu!" Bu Sylvianın sesiydi ama kafamın içindeydi sanki.
Adamların kafalarındaki dövme parlamaya başladı.
Denileni yaptım ve hızla başlarını gövdelerinden ayırdım.
Kendimi canavar gibi hissetmiştim.
Lysa çocuğu kendine çevirmişti bu korkunç anı görmemesini sağlamıstı.
Adamların kafalarındaki dövme artık parlamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yetenek #WATTYS2016
FantastikÖlüm kalım savaşı veren Jared ve Lysa'nın hayatları karanlık bir çizgide ilerlemektedir. Zaten kötü giden hayatlarına birde Sylvia dahil olunca ölüm en yakın arkadaşları olur. Ortaçağın karanlık dönemlerinde geçen; büyü, kılıç ve okların ömrü belir...