Bölüm 13

10 2 0
                                    


 Kulaklığımdan bana ulaşan şarkıyla mırıldanarak işlerimi yapmaya devam ettim. Son beş gün oldukça sıkıcı geçmişti.

Stajın bana verdiği iki günlük izin bugün başlamış, ben de soluğu okulda almıştım. Evet, tahmin ediyorsunuzdur ki tek amacım vardı.

Hazar'ı görmek... Bu beş gün içinde bir tek cuma günü kafeye gidip onu izlemiştim. Biraz kahkaha atıp eğlendikten sonra tekrar eve dönmüştüm. Onun dışında hiç konuşamamıştık.

Onun da işleri yoğundu. Ama bir ümit okula uğramıştır diyerek buraya gelmiştim. Uzun süredir buradaydım ve görünürde yok gibiydi.

Derin bir nefes verip çıkardığım not kağıtlarını çantama attım. Kampüs çıkışına yaklaşırken yanımdan geçen arabanın yavaşladığını fark ettim.

Arabaya döndüğümde tanıdık gelen arabayla gülümsedim.

"Atla bakalım!" Kurduğu cümleyle kahkaha atıp ona döndüm.

"Çok klişe olmadı mı?" Diyip önüme dönüp yürümeye devam ettim. Araba bir süre sonra yaklaşıp yanımda ilerlemeye devam etti.

"Ben seni çok iyi bir yemeğe götürmeye geliyorum. Aldığım tepkiye bak." Aniden yerimde durup ona döndüm.

"Ne yemeği?"

"Akşam yemeği" rahatça söylediği cümleyle bir kolunu dışarı çıkartmış sırıtıyordu. Bu hali bana oldukça tatlı geliyordu.

Hangi hali gelmiyordu ki dostlarım?

"Saat 4'te akşam yemeği mi?" Sesimle bakışlarını arabanın tavanına dikti.

"Defne, bir sorgulamasan." Söylemine gülüp arabanın diğer tarafına bindim. Bana sırıtarak bakmaya devam ediyordu.

"Hoş geldin!"

"Hoş buldum da nereye gidiyoruz?" Arabayı çalıştırıp hızlandı.

"Anlaşıldı bugün sana soru sormayı yasaklıyorum." Söylediği şeye gülüp önüme döndüm.




 "Sen yemek yapacaksın değil mi? Yanlış anlamadım." Ben konuşurken o montunu çıkarıyordu.

"Bana yardım edersin diye ümid etmiştim." Ben de montumu çıkarıp montumu almak isteyen Hazar'a uzattım.

"Tabi ki ederim. Nereden geldi bu aklına?"

"Soru sormayı yasaklamıştım diye hatırlıyorum." Gülerek mutfağa ilerleyen onu takip ettim. Mutfağın ortasına gelip biraz bekledi sonra bana döndü.

"Ne yapacağımı düşünmemiştim." Söylediği şeye kahkaha attıktan sonra masum bakışlarına geri döndüm.

"Tamam karar veririz. Ama önce salonda gördüğüm çerçevelere bakmak istiyorum."

Bana bir şey söylemesini beklemeden hızla salona yöneldim.

"Hiç güzel bir fikir değil. Hey!... Defne!"

Gördüğüm çerçeveyle kahkaha atmaya başlamıştım. Dünyanın en tatlı çocuğu karşımdaydı. Hızla adımlarla yanıma gelip çerçeveyi elimden aldı.

"Tamam kabul ediyorum. Çocukken çirkindim."

 "Hayır! Hiçte bile." Dememle yüzüne samimi bir gülümseme yayıldı. O ilerlemeye başladığında ben de arkasından ilerlediğimde bir odanın önünde durup kapıyı açtı.

İçeri girip bana döndüğünde ben de içeri adım attım.

Gördüğüm odayla ağzım açık kalmıştı. Odası mükemmeldi.

"Hazar! Çok kıskandım." Hayranlıkla söylediğim şeye kahkaha attığında yatağın yanında ayakta duran elektrogitara ilerledim. Hayranlıkla dokunurken onun bunu çalarken hayal etmek bile nefesimi kesmişti.

"Odalarımızı değişmeye ne dersin?" Düşünür gibi bir ifadeyle kollarını göğsünde birleştirdi.

"Ne kadarlığına?"

"Bir ömür!" Söylediğim şeye gülerken gözüm diğer gitarlara kaydı. Akustik bir gitarın sapında beremi görünce heyecanlanmıştım. Oraya ilerlemeye başladığımda sesini çıkarmıyordu.

"Beremi sahiplenmişsin!" Söylediğim şeye tebessüm etti.

"Ne yalan söyleyeyim. Bırakmaya niyetim yok." Gözlerimin içine bakarak söylediği şeyle çok etkilenmiştim. Alt tarafı bereden bahsediyorduk ama neden böyle olduğuma anlam verememiştim.

Beremi aldığım yere koyup çalışma masasına yöneldim.

"Çok düzenlisin."

"Alışkanlık." Masaya bakmaya devam ederken onun öğrendiğim her özelliğinden etkilenmeye başladığımı fark ettim.

"Tamam, sonra karıştırmaya devam edersin. Yemeğe başlamamız lazım."




 "Hazar, gerçekten harika olmuş!" Ağzım doluyken söylediğim şeyle Hazar kahkaha attı.

"Sevdiğini anlayabiliyorum. Afiyet olsun." İmasıyla gözlerimi devirip son lokmamı da ağzıma atmıştım.

Yemeğimizi bitirip bulaşıkları dizdikten sonra salona geçmiştik.

"Çok eğlendim Hazar. Teşekkürler." Yüzümde utangaç bir gülümseme vardı. Özellikle Hazar'ın mutfaktaki halleri beni gülmekten öldürecekti. O da fark etmiş olmalı ki benimle uğraşmayı kesmişti.

Cevap vermeyince dönüp ona baktım. Yüzüme ciddi bir ifadeyle bakıyordu.

"Bir sorun mu var?" Sorduğum şey yüzündeki ifadeyi değiştirmemişti.

"Var." Ona soran gözlerle baktım.

"Yurt dışı olayı kesinleşti."

"O ne demek Hazar?" Tüm vücudumu ona dönmüştüm.

"Gidiyorum."

Tek bir kelime kalbime nasıl böyle bir ağırlık çöktürebilirdi. Göğüs kafesimdeki ağırlığı size anlatamazdım. Rahat nefes almamı engelleyen bir ağrıydı. 

YAKAMOZ GÜZELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin