Hazar tüm stresiyle yaptığı telefon konuşmasını sonlandırdı. Ece bugün İstanbul'a gelmiş. Oturup konuşmak için bir zaman belirlemek amacıyla Hazar'ı aramıştı. Hazar, bu işin hızlıca kapanması için yarın görüşebileceklerini söyleyip telefonu kapatmıştı.
İçindeki stres onu yiyip bitiriyordu. Gitmek istemiyordu. Ama söz konusu kardeşiyse elinden bir şey gelmezdi.
Ayaklarını sürüyerek odasına doğru ilerledi. Üşüdüğünü hissederek masasının üstünde duran yeşil tişörtünü giydi. Yatağına uzanmak için ilerlerken gözüne takılan bereyle gülümseyip bereyi eline aldı.
Burnuna götürdüğü bereyle gözleri istemsizce kapanmıştı. Güzel koku ona huzur veriyordu. Şekerli kız parfümlerinden sıkılmış olan bu genç adam, kokladıkça kokusu gidecekmiş gibi hissettiği bu bereyi doyasıya koklayamıyordu.
Aklına dudaklarında hissettiği şeffaf teni gelince irkildi. O hissi uzun bir süre hafızasından silememişti. Ve silebileceğe benzemiyordu.
Her hatırladığında yüzünde bir tebessüm oluşuyordu.
Derin bir nefes verip yatağa ilerleyip gözlerini tavana dikti. Ya giderse ne olurdu? Geriye ne bırakırdı?
Arkadaşları burdaydı, ailesi buradaydı... Hepsini çok özlerdi. Nasıl dayanabilirdi ki?
Gözlerini kapatınca aklında canlanan resimdeki kızı görünce gözlerini tekrar açtı.
Defne
Neredeyse üç aydır tanıştığı bu kız ne olurdu? Onu özler miydi? 'Tabi ki özler!' Diye içinden geçirdi Hazar.
Yanında hiç erkek görmediği bu kızın sevgilisi de olabilirdi. Aklına gelen bu düşünceyle kaşlarını çattı Hazar.
Sonra aklına onun kahkahası gelince yumuşayacak gibi olsa da bunu bir daha duyamama, daha kötüsü o yokken başkalarının duyması aklına geldi.
"Siktir!" Kendine kızarak hızla yataktan kalktı Hazar.
Dolabın önüne geçip üstünü giyerken bir yandan düşündüklerine kızıyordu. Böyle şeyler neden düşünmüştü? Onun biriyle sevgili olma düşüncesi onu rahatsız mı etmişti? Evet etmişti.
Kaldırımda yürürken uzakta gördüğü kafeyle kafasını çevirip kafenin arka tarafına baktı. Kafenin arkasındaki duvarda Defne ve Ömer'i görmesiyle kaşları çatılıp adımları hızlandı.
Baş başa ne konuşuyorlardı?
Kafeye yaklaşınca yavaş hareketlerle duvara yakalanarak ilerledi. Sesler netleşince durdu.
"Elimden bir şey gelmiyor Ömer."
"Defne... Hazar'ın gitmemesi için tek şansımız sensin." Duyduğu şeyle kaşları çatılmış, vücudu gerilmişti.
Ortalık sessizliğe bürünürken Defne mutsuzluktan ne yapacağını bilemiyordu. Hazar'ın gitmesini istemiyordu. Ama elinden bir şey gelmezdi. Kendisini zorla sevdiremezdi.
"Her şey güzel gidiyor işte Defne. Sadece biraz daha zamana ihtiyacımız var."
"Seni sevdiğinde gitmekten vazgeçecek. Biraz daha zaman lazım sadece."
Duyduğu şeylerle göğsü sıkışan Hazar, ne yapacağını bilemiyordu.
Defne tarafından kullanılıyor muydu? Arkadaş olmalarının sebebi Defne'nin kendini sevdirip kandırmaya çalışması mıydı? Duyduklarını başka bir şeye mi yormuştu?
Sessizlik devam ederken Hazar çıldıracak gibi hissedip oradan uzaklaşmıştı.
"Onu kullanıyormuşuz gibi konuşuyorsun Ömer."
"Hayır ben sadece tek çözümün bu olduğunu söylemeye çalışıyorum."
Defne'nin gözleri dolmaya başlamıştı. Gidicek olması ilk defa bu kadar gerçek geliyordu.
Evin kapısını açıp içeri ilerleyen Ömer, herkes gibi gergindi. Salondan içeri girmesiyle karşısında Hazar'ı görmesi ve bir yumruk yemesi bir olmuştu.
Şaşkınlıkla yere yığılırken konuştu.
"Napıyorsun lan sen!" Hazar arkasını dönüp ellerini saçlarının arasından geçirip salonda volta atmaya başladı.
"Bunca zaman Defne rol mü yapıyordu?" Sorduğu soruyla Ömer şaşırırken ayağa kalkmaya çalıştı.
"Ne diyorsun oğlum sen?"
"Cevap ver!" Hazar'ın bağrışıyla Ömer'in katsayısı da artmaya başlamıştı. Olayın ne olduğunu hala anlamayan Ömer tip tip Hazar'a bakmaya devam ediyordu.
Hazar onun bu haline kahkaha atmaya başladı. Neşeden uzak, hüzne yakın bir kahkahaydı. Sinirleri de gerilmişti.
Koltuğun üzerinden deri ceketini ve arabanın anahtarını alıp salondan çıkmaya çalıştı.
"Ne diyorsun sen Hazar? Nereye gidiyorsun?"
"Eceyle konuşmaya gidiyorum. Oradan da yurt dışına." Hazar'ın sinirli konuşması Ömer'i de korkutmuştu. Onu uzun zamandır bu kadar kızgın görmemişti. Hatta ilk defa bu kadar kızgın görmüştü.
Defneyle alakalı söylediği şeyler ne alakaydı?
"Allah'a emanet kardeşim." Omzuna dokunup yanından geçerken Ömer arkasından ilerliyordu.
"Hazar saçmalama, neye sinirlendin? Ne oluyor anlat. Sonra nereye gidiyorsan git." Ömer de sinirlenmişti. En azından bir açıklamayı hak ediyordu.
Hazar eğilip ayakkabısını giyerken abisine cevap verdi.
"Defneyi sevince gitmem engellenecek miydi sahiden Ömer? Sadece bunun için Defne'nin bana rol yapması kimin aklına geldi? Para mı verdin kıza?"
Sinirli bir şekilde konuşurken kapıyı açıp çıkmaya hazırlanıyordu.
"Lan sen ne dediğini duyuyor musun? Ne kandırması?" Hazar yüzünü Ömer'e dönüp sırıtmaya başladı.
O kadar neşeden uzak bir gülümsemeydi ki bu.
"Eyvallah abi." Söylediği şeyden sonra kapıyı gürültüyle kapatıp koşar adım aşağı inmişti. Arkasından seslenen abisinin sesini duysa da takmayacak kadar sinirliydi.
Arabaya bindiğinde son sürat ilerliyordu. Aklına Defne'nin kahkahaları gelince hıza daha da yüklendi. 'Rol olamayacak kadar doğaldı.' Diye düşündü.
Sinirden direksiyona bir yumruk geçirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKAMOZ GÜZELİ
Short Storysıcak bir aralık gecesi ıslatır yanmış tenimi yaklaşır o güzel bedeni kendisi yakamoz güzeli