Herkese merhaba bu bölümü gece 01:28'de yazıyorum. Uykum yok. Kafamda tek bir soru...Ya bunların hepsi bir yalansa? Ya öyle olsaydı? Düşününce mantıklı değil ama üstten bakınca bayağı çekici bir fikir. Yalnız merak etmeyin bu kadar acımasız değilim :)))))))Neyse uzatmadan bölüme geçelim. Bu arada bugünü yazın bir kenara...Bugün özel bir gün... ıı şubat
İyi okumalar...:))))))))))
***
19.BÖLÜM
İSTİRİDYE
"Artık koruyanda korunmaya muhtaçta sensin..."
Hepimiz koltukta dizilmiş öylece oturuyorduk. Ama merak ediyorduk, bu mesaj neyin nesiydi? Kim gönderdi mesela? Neden gönderdi, amacı neydi? Neyi bulmamızı istiyor? Ohooo birçok soru...Ortamda sürekliliğini koruyan bu sessizlik telefonumun sesiyle son buldu. Ekranda şarjımın bittiği yazınca hemen çantama yöneldim. El çantamın içinden hızla kobloyu çıkarttım ve Deniz'e uzattım. O sırada kabloyla birlikte çantamdan birşey daha çıktı ve yere düştü. Onun gürültüsüyle hepimizin bakışları yerde duran pembe şeye takıldı. Kaşlarımı çattim. Bu benim eşyam değildi. Bu bana yabancıydı. Kaşlarım çatık hafifçe eğildim yerdeki kutuya doğru. Elime alıp doğrulduğumdaysa Arda heyecanlı sesiyle yanıma geldi.
"Abi bu bizim şey değil mi ya...?" Kaşlarım çatık Arda'ya bakarken Rüya yanımıza geldi.
"Ney?" dedim Arda elimdeki kutuyu alırken. Arda kutuyu evirdi çevirdi en sonunda açtı. Açtığı anda kulaklarıma o tanıdık melodi geldi...
"Müzik kutusu..." diye mırıldandı Arda. Bense sadece ağzım hafifçe açık, elim havada kalmış ve şaşkınca duvarı izliyordum. Kutudan çıkan narin melodi kafamın içinde kelimelere bürünüyordu. Bir anda başım döndü. Bir elim başıma diğer elim tezgaha sabitlendi. Deniz aniden ağaya kalkıp yanıma geldi. Müzik kutusundan hala o müzik çıkıyor kulaklarıma değip beni zorluyordu. Denizin eli koluma değdiğinde tekrar kelimelerle canlandı bu narin müzik. Arda, Rüya ve Yağız büyülenmiş gibi müzik kutusunda dönen balerine bakıyorlardı. Sakince gözlerimi kapattım. Düşündüm. O kadar tanıdık geliyor ki bu melodi...
"Kumsal? İyi misin?"
"İyiyim." diye mırıldandım. Ve devam ettim. "Bu çok tanıdık geliyor bana." dedim. Ve derin bir nefes aldım. Kafam çok karışıktı, her zamanki gibi. Evet o kadar çok şey vardı ki ipucu olarak ama onları nasıl yerleştirsemde bir bütün olamıyorlardı asla. Belki de sorun parçalarda değildi. Sorun bendeydi. Bizdeydi. Elimizden yavaşça kayan ama bizim fark etmediğimiz hayatımızdaydı. Ya da ne bileyim? Sorun geçmişimizdeydi belki. Bizim asla bilemediğimiz, bizden alakasız geçmiş...
Hava kendini belli edercesine kararmaya başladığında içime, tam kalbimin yanına bir ağrı saplandı. Ses çıkarmadan yüzümü buruşturdum. Bugün garipti. Sıkıcıydı. Bugün bana çok şey öğretti. Mesela her yeşil gözlerine baktığımda çözemediğim o adım hikayesini öğrendim. Tam olmasa da öğrendim ve tamamını bir gün öğrenecektim. Kendisi gelecekti bana anlatmak için. O kadar düşünce içinden Deniz hakkında bir cümle geçince içimden kalbimde bir şeyler oldu. Nasıl anlatılır, bilmediğim bir şeyler. Sanki yarısı acıdı yarısı kelebeklerle doldu. Bu karışık hisle açtım gözlerimi. İlk gördüğüm şey gökyüzünün karanlığı ve ardından Deniz'in yeşil gözleri... Kimseye söyleyemesem de bana çok farklı şeyler hissettiriyordu onun gözleri. Bir bakışı masumluğu, bir bakışı acıyı, bir bakışı direnişi ve bir bakışı yıkılışı. Ama bir bakışı vardı, hepsinden farklı. Aşk...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eskiz
Teen FictionKumsal baş karakterimiz, yazın tanıştığı kişilerle ve en yakın arkadaşı Rüya ile bir çok acı verici aynı zamanda gerçek olaylar yaşıyor ve asıllar kafa karıştırıyor. Bu çocukça yazılmış bir watty hikayesi değil evet belki düzenlenmeli ama bu kitaba...