Benim içime sinen bir bölüm değil ama umarım siz beğenirsiniz. Yarın yeni bir bölüm geliyor sırf bu bölüm içime sinmediği için dkdmdpdl yani tatmin olmanız açısından en iyisini çıkarmaya çalışıyorum ama bazen olmayınca olmuyor ben de neyse hemen ardından bir bölüm yollarım diye düşünüyorum
Ne kadar da iyi bir ozmoz...
Yorum yapar mısınız?
Sesimizi sessizlik yutmuştu.
Sessizliğe düşürdüğüm gölge, aldığım nefesti. Karmakarışık hissediyordum. Hem gülmek hem ağlamak istiyordum. O kadar mutlu ama aynı zaman da o kadar öfkeliydim ki, bu durumda ne yapmam gerektiğini bile bilmiyordum.
Jackson yalnızca bir dakika önce diğer askerleri göndermişti ama Jongin gitmemek konusunda ısrarcı davranmıştı. Ağlıyor olmalıydım ama emin değildim. Yüzüm biraz önceye göre çok daha fazla üşüyordu. Ellerimin, dizlerimin ve hatta tüm bedenimin titrediğini hissederken Donghee'nin göz göze gelmemek için sürdürdüğü çabası son buldu.
Bana baktığında, tanıdık bir yabancılıkla çarpıştım. Bana doğru bir adım attığını gördüm. Kararsız, tereddüt dolu adımını diğer adımları takip etti ve hemen sonra kollarını bana sardı.
Öylece durdum.
O bunu umursamadan beni, benim yerime de sıkıca sardı. Parmakları sırtımda dolaşırken yüzünü saçlarımın arasına bastırdığını hissettim. "Luhan," diye fısıldadı kulağıma. "Ben geldim."
Ben geldim.
Dudaklarımdan kesik bir nefesin getirdiği hıçkırık döküldü. Parmaklarım omuzlarına tutundu ve gözlerimi omzuna bastırıp bir kez daha hıçkırdım. O gece beni acıdan öldüreceğini düşündüğüm yara şimdi öyle çok hissizdi ki, sanki orada değildi. Boğazımı lime lime eden bir acı vardı sadece. Kalbim tamamlanmıştı ama sanki bir şeyler eksilmişti.
Ben geldim demek bu kadar kolay mıydı sahiden? Çektiğim onca acıyı alıp götürecek kadar kolay mıydı? Hayır, olmamalıydı. Çünkü şimdi ilkinden çok daha fazla acıtıyordu.
Ona tutunduğum parmaklarım farkındalıkla göğsüne dolaştığında bir an onu itecek gücü kendimde bulamadım ama dudaklarını bir kez daha araladığını fark edince onu ittim. Bir kez daha bakmadan arkamı döndüğümde, tek hedefim içeriye girmekti. Uyuyacaktım, bu bir rüya olacaktı ve sabaha her şey geçmiş olacaktı.
Her an düşecekmiş gibi attığım adımlar, bileğime dolanan parmaklarla son buldu. "Luhan," dediği sırada hızla ona doğru dönüp bileğimi kurtardım parmaklarından.
"Dokunma bana." dedim öfkeyle ama her an ağlayacak gibi titriyordu sesim. Oysa zaten ağlıyordum. Bu sefer daha güçlü adımlarla arkamı döndüğümde, tekrar kendisine çevirmek istedi beni ama beklemediği, beklemediğim bir şey yaptım.
Ona vurdum.
Hayır, yumruk attım.
"Giderken sordun mu bana?" diye sordum Donghee parmağını dudağının kenarında dolaştırırken. Jackson bize adımlamak istedi, Sehun onu kolundan tutup durdurdu. Jongin dudaklarının üstünde elini bastırmıştı ve Bay Kim sadece izliyordu.
"Geldin öyle mi?" diye sordum ve neşesiz bir şekilde güldüm. "Hoş geldin de... Neredeydin?" Dudağının kenarındaki küçük kızarıklık gözüme batıyordu ama şu an vicdan yapmanın hiç sırası değildi. Kaşlarım istemsizce çatıldığında, üstüme bir adım attı ama o adımın devamını geriye adımlayarak böldüm. "Biliyor musun, umurumda bile değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reason To Live / HunHan
Fanfiction"Bir ayın var." dedi sonunda konuştuğunda. Duruşunda sadece kendinden emin bir ifade yoktu. Duruşunda saf bir güç vardı. "Kendini kanıtlaman için tam bir ayın var ve hazırlan. Elemeler sadece senin için değil, herkes için cehennem olacak. Eğer bu b...