Yorum yaparsınız bence *-*
Sohbet edeliiiim.
Bugün hava sanki iki gün önce kar yağmıyormuş gibi sıcaktı. Oturduğum koltukta, izin günlerini dolu geçirmek için çıkıp giden askerleri izlerken, terlediğimi hissediyordum. Üstelik üstümde mont bile yoktu. Kısa kollu bir tişört ve bir de siyah beyaz oduncu gömleği giymiştim.
Saçlarım birkaç saat önce banyo yaptığım için nemli ve kabarıklardı ama zaten bir yere gitmeyeceğim için onları düzeltme gereği duymadım. Sehun'un çıkıp çıkmadığını bilmiyordum. Yine de on dakika kadar önce Jackson ve Jongin'in beraber çıktıklarını görmüştüm.
Ayağa kalktım canım sıkıldığı için. Koridorun sonuna yavaş adımlarla ilerlerken çıkan tek ses ayağımdaki spor ayakkabılara aitti. Bay Kim'in odasının önüne geldiğimde, kapıyı açacaktım ki o benden önce davrandı. Kapı aralandı ve içeriden sivil kıyafetleriyle o çıktı.
"Luhan?" dedi beni gördüğüne şaşırmış gibi. Ardından gülümseyip kapıyı arkasından kapattı. "Sen çıkmadın mı?"
"Aslında yanınıza geliyordum." diye mırıldandım. "Ama sanırım siz çıkıyorsunuz. Yarın görüşürüz."
Ona kısaca el sallayıp arkamı döndüm ama daha bir adım atar atmaz, "Bir şey mi söyleyecektin?" diye sorduğu için tekrar ona döndüm. "Arkadaşımla buluşacaktım ama acelem yok, konuşmak istersen kalırım."
"Şey aslında... Bir şey söylemeyecektim. Herkes çıktı, canım sıkıldığı için gelmiştim." deyip tek ayağımın üstünde sallandım.
Birkaç saniye bana bakıp gözlerini koridorda dolaştırdıktan sonra derin bir iç çekti. "Sen neden çıkmadın?" diye sordu sessizce.
"Arkadaşım Jongdae bugün nişanlısıyla olacağını söyledi. Baekhyun'da ailesiyle vakit geçirecekmiş. Beni yarın görmeye gelecekmiş. Bu yüzden çıkmak istemedim." diye açıkladım tane tane. "Yani çıksam bile en fazla eve gideceğim."
"Seninle kalmamı ister misin?" diye sordu gülümseyerek. "Ya da beraber çıkabiliriz. Dışarıda bir şeyler içeriz, ister misin?"
"Teşekkür ederim ama istemiyorum." dedikten sonra elimi havada öylesine salladım. "Keyfine bak, yarın görüşürüz."
"Emin misin?"
"Evet, siz planınızı bölmeyin lütfen." dedikten sonra hafifçe eğildim ve geldiğim yolu geri yürümeye başladım. Hızlı adımlarla koridoru geçip merdivenlere ilerledim ve dış kapıya yürüdüm. Bu sırada artık gördükçe aşinası olduğum askerlere selam veriyordum. Tanıdığım söylenemezdi ama artık sürekli iç içe olduğumuz için selam verme gereksinimi duyuyordum.
Bahçede, duvarın dibine aralıklarla dizilmiş olan banklardan birisine oturdum ve cebimdeki telefonumu çıkarttım. Yine de telefonla uğraşmak yerine onu sadece parmaklarımın arasında çevirdim. Tam da o an yanıma, görmesem bile tanıdığım kişi oturdu.
"Boş boş oturmak için ne kadar güzel bir gün değil mi?" diye sordu benim gibi gözlerini bahçenin içinde dolaştıran Sehun. Ona baktığımda bakışlarını bana çevirip gülümsedi. "Doğru, senin zaten bir randevun vardı değil mi? Ekildin mi yoksa?"
Ona, benimle hâlâ nasıl hiçbir sorun yokmuş gibi konuştuğunu anlamadığım bir bakış attım ve bunu sormanın, en azından laf yetiştirmeye çalışmanın boşa olduğunu fark edip ayağa kalktım başımı iki yana sallayarak.
"Tamam," dedi ve bir adım atmıştım ki bileğimi yakaladı çabucak. "Tamam, ağzımı açmayacağım... Söz veriyorum."
Bileğimi parmaklarının arasından kurtarıp tekrar yanına oturdum. Bir süre hiç sesini çıkartmadı. Yalnızca dizini salladı ve elindeki araba anahtarını çevirip durdu. Bu sırada ben ona bakmasam bile, o bir saniye bile olsun gözlerini yüzümden çekmeden başını arkaya yatırmış bana bakıyordu. Ona bakmak istesem bile bu isteğe karşı çıkıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reason To Live / HunHan
Fiksi Penggemar"Bir ayın var." dedi sonunda konuştuğunda. Duruşunda sadece kendinden emin bir ifade yoktu. Duruşunda saf bir güç vardı. "Kendini kanıtlaman için tam bir ayın var ve hazırlan. Elemeler sadece senin için değil, herkes için cehennem olacak. Eğer bu b...