BÖLÜM 2

501 71 277
                                    

Kız siz ne güzel yorumlar yapıyonuz öyle :D hadi yine yapın... Yoksa Sehun'u elerim. Bu hikayenin yazarı benim yapamayacağım şey yok biliyonuz mu :D


Bir sorun çıkmıştı.

Doktorun dediğine göre omzumdan dirseğime kadar üçüncü derece bir kas yırtılması vardı. Aslında bunun ne demek olduğunu bilmiyordum ama Sehun'a söylediğinde, Sehun'un yüzünün aldığı şekilden kötü bir şey olduğunu anlayabiliyordum.

Kolum şişmiş, morarmıştı. Sanırım kayaya çarptığımda kesilmişti ama yırtılmanın sebebi kesik değil, kayaya çarpmış olmamdan kaynaklanıyordu. Sağ kolumu kıpırdatamıyor, öyle ki parmaklarımı oynatamıyordum bile. Aslında denesem belki birkaç belirti gösterebilirdim ama denemeye kalktığımda keskin bir ağrı sağ tarafımı felç ediyordu.

Kolumda üç tane morfin bandı bulunuyordu şimdi. Bantların üstüne buz sarmışlardı ama herhangi bir faydası olduğunu hiç sanmıyordum. Bantlar ağrımı kesmiyor, buzlar uyuşturmuyordu. Kısacası acı çekiyordum.

Alnımdan terler akarken dişlerimin arasından seri nefesler alıyordum. Arada bir nefes almak bile zor geliyordu aslında. Kapı açıldı ve içeriye Sehun girdi. Kapıyı kapatırken gözlerim ona dönmüştü. Elinde sımsıkı bir şekilde tutuyordu şapkasını.

Sırtı bana, yüzü kapıya dönük şekilde iki elini kaldırıp kapıya yasladı ve sonra onun derin bir nefes aldığını duydum. Odaya yayılan tek ses, benim acı çeker gibi aldığım nefeslerdi. Aslında gibisi fazlaydı, acı çekiyordum.

"Daha iyi misin?" diye fısıldadı, sesinin sakinliği yanıltıcı olabilirdi.  Bedenini ağır ağır bana çevirdi, dört büyük adımda, yatağın yanındaki yerini aldı. "Ağrıyor olmalı."

Parmağını kolumda dolaştırınca istemsiz bir inilti koptu dudaklarımdan. Ani acıya hazırlıksız yakalanmıştım ama bu kısa süreliydi. "Ağrıyor evet." dedim kendimi gülmeye zorlayarak. "Ama daha iyiyim."

Arkasını döndü, yatağın çaprazında duran demir sandalyeyi yatağın hemen yanına çektikten sonra oturdu. "Bu şekilde iş görmezsin." dedi bir anda. "Problem gövdende olsaydı bunu bir şekilde görmezden gelebilir, tedaviyi yapardık ancak sorun kolunda. Silah tutacağın elinde büyük bir problemin var."

"Ne?" diye sordum başka ne soracağımı bilemeden.

"Bu şekilde devam edemezsin, Luhan." derken yüzünde herhangi bir ifade yoktu. "Kolun ciddi bir hasar aldı. Tedavin iki aydan fazla sürecek. Sana devam etmeni söylesem de daha ilk parkurda elenirsin. Sadece bu da değil, koluna kalıcı bir hasar da verebilirsin. Hiç kimse böyle bir sorumluluk almaya hazır değil."

"Sorumluluk bana ait." deyip doğrulmaya çalıştığımda omzumdan tutarak beni tekrar yatağa bastırdı. "Gerekirse bunun için kağıt imzalarım ama buna gerek kalmayacak, bir haftaya iyileşeceğim."

"Bir hafta vaktin yok, yarın tekrar parkur var."

"O zaman bugün iyileşirim." dedim ister istemez agresif bir çıkışla.

Bu çıkışım onu duraksattı ve birkaç saniye gözlerime baktı. Orada elenmemi isteyen ama elenmemem için elinden geleni yapacak bir adam görüyordum. En azından ben öyle sanıyordum. "Elendin, Luhan." dedi ve ayağa kalktı.

Adımlarından geriye, sandalyenin yüzeyde bıraktığı ses kaldığında, "Geçtiğimi söyledin!" diye bağırdım arkasından. "Ben elenmedim, kolumu sakatlamak uğruna elenmemek için geçtim ve şimdi beni elemenin sorumluluğunu kim alıyor?" Ayağa kalkıp kolumdaki buzları ve morfin bantlarını söktüm.

"Çocuk oyuncağı değil bu!" diye bağırarak bana döndü bir anda.

"Ben de çocuk değilim!"

Reason To Live / HunHanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin