Şili'liyim ve eskiden beni herkes Santiago diye bilirdi. Ama artık değil. Şimdi beni tanıyan birkaç kişiye göre kasabım. Kendimi bildim bileli yaşayan varlıklara eziyet çektirmek en büyük zevkim ve elime her fırsat geçtiğinde bu tutkumu tatmin etmek için yaşıyorum. Bu işe sekiz, dokuz yaşlarında başladım ve boyum uzayıp serpilene kadar sadece yaşadığımız seçkin mahallenin şımartılmış ev hayvanlarını gizlice malikanemizinin bodrum katında hazırladığım odaya götürüp orada yavaş yavaş canlarını alarak devam ettim.
Ama o yaştan sonra bu artık beni tatmin etmez oldu ve on sekizinci doğum günümde, artık reşit olduğum için kendimi ödüllendirmeye karar vererek sokaktan kiraladığım bir fahişeyi eve getirip ona tam yedi gün boyunca işkence ettim ve kadın kendini bilmez hale gelince de onu boğarak öldürdüm.
Sonraki dört, beş ay, o yosmaya yaptıklarımın tadı damağımda kalsa da ne annem, babamdan fırsat bulup jigololarıyla çıktığı tatillere, nede babam holdingimizi yönetmek bahanesiyle uluslar arası seyahatlere çıkmadığı için kendime yeni bir kurban bulmaya fırsatım olmadı ve artık daha fazla dayanamayarak, ettiklerimin ortaya çıkma tehlikesini göze alıp bir gece yarısı sokakta bulduğum bir uyuşturucu bağımlısını gizlice bodruma indirdim.
Tabi ki ikiside kendi kokuşmuş hayatlarıyla meşgül oldukları ve benim ne yaptığım akıllarındaki en son şey olduğu için hiçbir şeyin farkına varmadılar ve zaten malikanenin uşaklarınına aşağıya inmelerini uzun süre önce yasakladığım için sonraki bir haftayı yıllarca esrar kullanmaktan neredeyse yarı ölü olan herifin ağzını bağlayıp, önce el ve ayak parmaklarını, sonra da kulaklarını, dudaklarını, hayalarını keserek, artık inleyemeyecek kadar bilincini kaybettiğinde de boğazını yarıp ruhunun yavaş yavaş bedeninden ayrılmasını seyrederek geçirdim.
Böylece sonraki bir buçuk yıl ebeveynlerim her evde olmadıklarında çalışanları tatile göndererek kendime yeni kurbanlar bulmamla geçti ve bir gün, her nedense bilmem, aklıma sokaklardan topladığım ucübeler yerine bir masuma işkence etme fikri düştü. Daha önce elime bu fırsat geçmediği için bu düşünce kısa sürede dayanılmaz bir tutkuya dönüştü ve aradığım kişiyi nereden bulacağımın hesaplarını yaparken malikanede on sekiz, yirmi yaşlarında utangaç bir kız işe başladı.
Diğer kurbanlarımı her zaman beni tanımayan insanlardan seçtiğim için, bu kızı bir sonraki hedefim etmeye yanıp tutuşsam da, yakalanırım korkusuyla uzunca bir süre yapsam mı, yapmasam mı diye iç çekişme yaşadıktan sonra, sonunda içimi kemiren arzuya dayanamayarak onunla arkadaşlık kurup tam iki ay boyunca sabırsızlıkla elime planladıklarımı uygulayabilmek için bir fırsat geçmesini bekledim. Annem geziye ve babam ise bir iş yolculuğuna çıkar çıkmaz da eğlence yapacağım bahanesiyle uşakları gönderip onu partiye davet ettim.
Her dakikası sanki bir yıl kadar yavaş geçen o gün akşam olmasını beklerken hissettiğim heyecanı açıklamanın hiç imkanı yok. Soğuk terler, kalbimin pır pır ederek yerinden fırlayacakmış gibi atması, vücudumdaki bütün tüylerin diken diken olması falan. Sonunda hava kararıp dış kapı çekingence tıklatıldığında kızı hemen içeri davet ettim ve daha kimsenin gelmediğini söyleyip ne içmek istediğini sordum. " Şarap," cevabını alınca da kadehi doldurup içine toz uyuşturucu atarak beklemeye başladım.
On dakika kadar sonra kurbanım kendinden geçti ve tam onu aşağıya indirip yatağa bağlamış ve işkenceye başlamaya hazırlanıyordum ki; bodrumun kapısı açıldı ve enselendim korkusu içinde gelenin kim olduğunu anlamak için arkamı döndüğümde; üzerinde çok pahalı Armani bir takım olan, saçları bin dokuzyüz altmışların film yıldızları gibi jöleli, uzun boylu, esmer tenli ve dudaklarının üzerinde iki, üç milimetre kalınlığında bir bıyık olan birinin kanadı kapatıp bana doğru yürüdüğünü gördüm.
Ben bir yandan herifin nasıl içeri girerek sanki yolu biliyormuş gibi buraya kadar geldiğini, diğer yandan da buz gibi terler dökerek bu durumu nasıl izah edeceğimi düşünürken, adam bana aldırış etmeyip yanımdan geçerek baygın kızın hemen karşısındaki sandalyeye çöktü ve bacak bacak üstüne atıp " Eğer benimle gelirsen artık böyle şeyleri yakalanma korkusuyla yapmana gerek yok." dedi. Ben " Anlamadım." karşılığını verince de, çok gizli ve büyük bir organizasyona çalıştığını ve benim gibilere her zaman ihtiyaçları olduğunu. Eğer onunla gidersem hem bana bu işi profösyönelce yapmayı, hemde güvenlik güçlerinden nasıl sakınmayı öğretebileceğini söyledi.
Ertesi gün valide ve pedere, yeni bir okula başladığım ve uzunca bir süre Şili'den uzak olacağım ve beni merak etmemeleri notunu bırakarak o adamla beraber Dubai'ye uçtum ve güzel bir otele yerleştikten dört gün sonra eğitimim başladı.
Önce uyuşturulmuş şempanzeler üzerinde uzunca bir süre hayati organlarına zarar vermeden sağlarını sollarını kesme biçme eğitimi gördüm ve o işte uzmanlaşınca insanlara terfi ettim. Sonraki bir buçuk yılda nereden bulunduğunu bilmediğim kurbanlarımızı haftalarca canlarını yakarak bağırta bağırta öldürme sanatını da a'dan, z'ye kaptığımda; eğer işkenceye zamanım yoksa çabucak nasıl işlerini bitirebileceğimin derslerini aldım ve hazır olduğuma karar verildiğinde Burj Khalifa'ya götürüldüm.
Dört bir yanı devasa cam pencerelerle kaplı ve çölün sanki bir uçaktan aşağıya bakıyormuşsun gibi göründüğü çatı katına çıkarıldığımda; üzerinde Vatikandaki rahiplerin giydiklerine benzer, ayak bileklerine kadar inen kırmızı bir cübbe ve başında beyaz bir takke olan yeşil gözlü bir adam beni karşıladı ve biraz ilerimdeki kanepeye oturmamı söyleyerek bana bir hap uzattı. " Bu ne?" diye sorduğumda da gözlerimin içine bakarak " Ölümden sonraki hayatı tatman için bir şey." diye içmemi işaret etti.
Kimbilir ne kadar zaman sonra alacakaranlık bir yerde sağımdan solundan gelen feryatlara uyandığımda; yüzü koyun yerde uzandığım için önce etrafımdaki bağrışmaların ne olduğunu anlayamadım ve merakla ayağa dikildiğimde karşılaştığım manzara yüzünden duyduğum mutluluğu anlatamam. Cehennemdeydim! Onlarca iblisin, elleri ayakları bağlı, canlarını yakmamaları için salya sümük yalvarıp yakaran kurbanlarına akla hayale gelmeyecek eziyetleri çektirdikleri cehennemde!
Haz içinde başımı geriye atıp sevincimden dakikalarca kahkahalar attıktan sonra en yakınımdaki, kırmızı derili, ne burnu, ne kulakları olan çirkin ecinninin yanına yürüyüp elindeki kırbacı bana vermesini işaret ettim ve başladım yerde kıvranan herkese vurmaya. Siz deyin bin kez, ben diyeyim on bin kez, bir süre sonra yorgunluktan kolumu savuramayacak hale geldiğimde kırbacı yere atıp elime kargıya benzer, ucuna sivri demir kakılı bir çubuk aldım ve ne kadar zaman bilmiyorum, önüme çıkan herkesin ya kafasını parçalayarak, ya vücutlarını şişleyerek, yada ciğerlerini sökerek bilincimi kaybedinceye kadar durmadım.
Tekrar gözlerimi açtığımda kendimi yeniden Burj Khalifa'da ve yeşil gözlünün karşısında buldum ve adam gülümseyen gözlerle bana " Şimdi sırada cennet var." diye başka bir tablet uzatınca " Hayatımı kaybettiğimde cehenneme gideceğime garanti verebilir misin?" sorusunu sordum. " Tabi." cevabını alınca da elini geriye itip " Orayı tecrübe etmeye ihtiyacım yok. Çünkü ben sonsuza kadar yaşamak istediğim yeri gördüm." karşılığını verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞIN YAŞLI ADAMI ( TAMAMLANDI.)
AdventureRakkase adama bir öpücük atıp kenara indirdiği el çantasını aldı ve mafya liderinin gözlerinin üzerinde olduğunu bildiğinden kalçalarını sağa sola atarak banyo kapısına yürüdü. İçeri girdiğinde de kilidi kilitleyip çabucak bir duş aldı ve kendini ku...