Simyacı, Bombacı ve Demirci sonraki dört günü fark edilmeden adaya nasıl çıkacaklarının planını yapıp ihtiyaçları olan şeyleri tedarik ederek ve satın aldıkları malzemeleri balıkçı teknesine taşıyarak geçirdiler. Liman hafta sonları daha tenha olduğu için o zaman harekete geçmeye karar verdiklerinden; Pazara kadar beklediler ve vakit gece yarısını iki saat geçe demir kapılardan içeri yürüdüklerinde, Dağın yaşlı adamının devasa yatının geçen seferki yerinde demirli olduğunu gördüler.
Taha " Bak bu güzel oldu." diye sevindi. " Adaya çıktığımızda takviye gelecek mi diye endişe etmemize gerek kalmadı."
Denize açılıp bir saat kadar süren bir yolculuğun ardından villanın ışıklarını görmeye başladıklarında demiri dibe salıp yanlarında getirdikleri balık adam kıyafetlerini giyindiler ve birbirlerinin oksijen tüpleriyle regülatörlerini kontrol edip çalıştıklarına emin olduklarında; Taha bin bir zorlukla, her birine gerçek değerlerinin on katını ödeyerek elde ettiği üç Baretta tabancanın birini Aiko'ya, ikincisini Katya'ya uzattı ve kendininkini su geçirmez bir torbanın içine tıkıp " Unutmayın. Sadece birer şarjörümüz var. O yüzden mermileri gereksiz yere harcamayın." diye iki kadını uyardı.
Demirci " Anlaşıldı." cevabını verip kendi tabancasını plastik bir poşetin içine koyup ağzını sıkıca bağladı ve silahı, bu sefer tercih ettiği silahları imal etmeye ne zamanı, ne de imkanı olmadığı için şehirdeki hediyelik eşyalar satan bir dükkandan temin ettiği ve elinde geldiği kadar keskinleştirdiği kötü kalite bir wakazashi ve beş fırlatma yıldızının durduğu çantanın içine koyup fermuarını çekti.
Kesici aletlerle pek arası olmadığı için Baretta ile yetinen Katya'da tabancayı ıslanmaması için bir güzel sarıp sarmaladıktan sonra üçü de oksijen tüplerini sırtlayarak teknenin kenarına sabitledikleri ip merdivenden denize indiler ve on metre derinlikten adaya doğru yüzmeye başladılar.
Yaklaşık kırk, kırk beş dakika kadar sonra ayakları yere dokunmaya başladığında; üç süikastçi, sudan hemen çıkmaktansa bir süre sahili gözlediler ve kıyıda nöbet bekleyen kimsenin bulunmadığına emin olduklarında yavaş ilerleyerek karaya çıktılar.
Taha hemen ayaklarındaki paletlerden kurtulup sol taraflarındaki adam büyüklüğünde beş, altı kayayı işaret ederek " Çabuk! şunların arkasına!" diye o yana seğirtti ve taşların yanına vardıklarında üç suikasçi yere bir çukur kazarak dalış kıyafetleri ve tüpleri içine koyup üzerlerini kumla örterek gizlediler. Yanlarında getirdikleri siyah eşortman ve tişörtleri giyinip, başlarını da yüzlerini gizleyen balaklavalarla kapattıklarında; Simyacı " Hepimizin beraber ilerlemesi akıllıca olmaz. Bence üçe ayrılalım ve gecenin bu saati, yüzde yüz kilitli olacak kapı ve pencereleri zorlayarak burada olduğumuzu içeridekilere belli etmektense güneş doğana kadar bekleyip harekete öyle geçelim ." dedi.
" İyi fikir."
" İyi fikir."
" Aiko sen sağdan git, Katya sende soldan. Ben de size biraz zaman verip direk villaya doğru yürüyeceğim."
Aiko tabancayı beline, fırlarma yıldızlarını ceplerinden birine, Wakazashiyi de sırtına asıp, insan gözünün hızlı hareket eden şeyleri daha çabuk seçtiğini bildiği için acele etmektense yavaş yavaş ilerlemeye başladı ve kumsalı geride bırakıp adadaki tek yüksek arazinin üzerine oturtulmuş villanın yüz metre kadar yakınına yaklaştığında; dizleri üzerine çoküp etrafında bir hareketlilik var mı diye bir süre izledi.
Normalde, avlarının ikamet ettiği mekanları bazen haftalarca izleyerek içeriye nereden, nasıl gireceğini, işini bitirdikten sonra hangi yoldan kaçacağını inceden inceye planlamaya alışkın Japon suikastçi kendi kendine " Acaba bir güvenlik sistemi var mı?" diye söylendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAĞIN YAŞLI ADAMI ( TAMAMLANDI.)
PertualanganRakkase adama bir öpücük atıp kenara indirdiği el çantasını aldı ve mafya liderinin gözlerinin üzerinde olduğunu bildiğinden kalçalarını sağa sola atarak banyo kapısına yürüdü. İçeri girdiğinde de kilidi kilitleyip çabucak bir duş aldı ve kendini ku...