Medya---> Jang Jae In feat. NaShow --Auditory Hallucination
^O^ KEYİFLİ OKUMALAR ^O^
Derin derin nefesler alıp vererek bahçeye attım kendimi. İçimdeki hayal kırıklığı tarif edilemeyecek kadar kötüydü. Çok mu abartıyordum bilmiyordum ama ilk defa böyle hissediyordum kendimi.
Bir ağlama hissi vücuduma girince boş bulduğum bir banka oturdum. Bahçenin kalabalığı bastıramıyordu içimdeki kelebeklerin çığlıklarını. Buna seyirci kalmak istemesem de ne yazık ki elimden hiçbir şey gelmiyordu. Birine bağlanmak her ne kadar iyi olsa da insanın canını acıtmaktan da geri kalmıyordu sanırım. Belki bir açıklaması vardı bunun ama ben kendimi biliyordum. O açıklamayı duyana kadar kemirecektim içimi.
Göz kapaklarımın ardına saklanmış yaşların akmasına izin vermesem de içlerinden birkaçı firar etmişti bile. Yanağımdan usulca geçişini hissederek başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Beyaz bulut kümeleri mavi gökyüzüne gelişigüzel yayılmıştı. Lekesiz bembeyaz bulutlar ve birkaç kuşun özgürce çırptığı kanatlar...
Gözlerimi hiç kırpmadan izledim gökyüzünü öylece. Bulutların şekilleri kısa süre sonra dağılıp yok olurken içimdeki kötü hissin de öylece dağılmasını, yok olmasını istedim. Sonra sorguladım kendimi bulut kümesi tamamen yok olduğunda. Neden küçük bir şey yüzünden kendime bu kadar eziyet veriyordum? Tolga'yı arayıp onunla konuşmak yerine neden oscarlık senaryolar üretiyordum aklımda?
Cebimdeki telefonun titremesiyle başımı indirip yanağımdaki ıslaklığı elimin tersiyle sildim. Belki de Tolga arıyordur ve ben kendimi boş yere üzüyorumdur.
Yüzüme ufak bir gülümseme kondurarak telefonu cebimden çıkarttığımda ekrandaki ismi görmemle saniyeler içerisinde silindi gülümsemem. Selda arıyordu. Açmak istemedim başlarda, arar arar ve sonrasında ise kapatır dedim ama ne söyleyeceğini merak etmekten de alamadım kendimi.
Söyleyeceği şeyin beni daha da üzeceğini tahmin ediyordum ve kalbimi daha da yaralayacağını da. Ama korkmak bir çözüm değildi ki? Korkumun üzerine gitmem lazımdı. Boğazımı hafif bir öksürükle temizleyip telefonu açarak kulağıma götürdüm. Sesimi olabilecek en umursamaz tonda tutmaya çalışarak cevap verdim. "Efendim Selda?"
"Buketciğim, nasılsın?"
Bu soruyu benim kızacağımı bilerek soruyordu. Ama ben ona istediğini vermeyecektim.
"Hayırdır, bir şey mi oldu? Hoş, senin olduğun bir yerde hayır olmaz ama neyse."
"Belki bu sefer hayırlı bir iştir. Hı, ne dersin?"
Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp derin bir nefes aldım. Sakin ol Buket, amacına ulaştırma onu. Hadi,bunu yapabilirsin.
Gözlerimi kırpıştırıp aldığım nefesi boşaltırken telefonu tekrar kulağıma götürdüm. "Bir şey mi oldu Selda? Eğer önemli bir şey yoksa kapatıyorum."
"Buket, sadece seni merak ettim ben. Neden kızdın ki bu kadar? Öfkelenmeni anlayamadım ama sana bir şey söyleyeceğim, evet. Şöyle ki..." Sesi kısa bir süreliğine kesilince telefonu kapattığını zannettim ama sessizliğini bozunca kapatmadığını anladım. "Neyse, sana sonra da söyleyebilirim. Şu an Tolga beni çağırıyor da gitmem lazım. Hadi hoşça kal."
Bu sefer gerçekten kapatmıştı ama telefon hala kulağımdaydı. Neydi bu kızın amacı? Beni delirtmek miydi? Ya Tolga'nın? Selda'yı sevmediğini hatta ondan nefret ettiğini söyleyen adam şu an onunla bir kafede oturmuş,mutlu mesut bir şekilde içeceğini yudumluyordu. Bu nasıl tezatlıktı böyle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ ÜLKE ARASI AŞK
ChickLitHayalperest bir doktorun hikâyesi bu. Hayatı hastane ve ev arasında geçiyordu ama o yine de hayallerine zaman ayırabiliyordu. Her gün uykuya dalmadan önce hep hayal dünyasına dalardı. Neler yapacaktı ileride, nerede yaşayacaktı, yanında kimler ol...